30 Kasım 2019 Cumartesi

Osmanlıda Paralı yol - İZMİR

Osmanlıda Paralı yol -  İZMİR









Fotoğraf, Halkapınar deresinin  denize açıldığı yerden çekilmiştir. Kamera, denize bakmaktadır.  Oklar ile işaretli yer, söz edilen paralı köprüdür.

1 Aralık 1861 tarihinde, İzmir'li bir Levanten tüccar olan Charnaud tarafından yaptırılan Bornova yolu ve bu yola açılan köprü "paralı köprü " olarak bilinmektedir. Yol, günümüzde hemen hemen yok olmuş olan Halkapınar deresinin denize ulaştığı yerde olan bir köprüdür ve eski Bornova ağaçlı yol ile Bornovaya ulaşır. 
Alınan ücret, yolun kullanımı için alınan bir ücrettir ama para alımı köprünün başında alındığı için burada olan köprü " Paralı köprü" olarak adlandırılmıştır. Bu ücret  köprünün başında olan bir görevli tarafından gelen ve de geçen her kişiden alınıyordu. Amaç,  başlangıçta ihracat için İzmir'e gelecek olan malların Tepecik kervan  (kemer)  köprüsünde yoğunluk nedeni ile çok bekliyor olması ve yeni bir yol yapılması gerekliliği idi. O yıllarda Levantenlerin bir bölümünün Bornova da yaz evleri vardı. Köprünün açılışı daha sonra da Bornova tren hattının yapılması sonucu, eskiden yaz aylarında Bornova da yaşayan Levanten aileler, artık yaz-kış Bornova'da oturur olmuşlardır. Bu köprü ve Bornova yolu (günümüzde halen, kısmende var olan ve Halkın Ağaçlı yol olarak tanımladığı yol) Yap-işlet uygulamasının da belki ilk örneklerinden biridir.

Aşağıda olan kroki, çevre yollarının henüz açılmamış olduğu 1980 li yılların ilk dönemlerini göstermektedir. Krokiye uyum sağlayabilmek için, günümüzde var olan binalar gösterilmiştir.











2- Altan Altın .,Bornova’ya giden vapur



Osman Koçanaoğulları

28 Kasım 2019 Perşembe

Şeyh Bedreddin ve Şeyh Şemseddin-İZMİR

Şeyh Bedreddin ve Şeyh Şemseddin-İZMİR



Yazının konusu olan Şeyh Bedreddin, Simavna kadısının oğlu olarak bilinen Şeyh Bedreddin olmayıp farklı bir kişiliktir.
Zaman dilimi 1880 ler gibidir.
Bu iki kişi hakkında, Halit Ziya Uşaklıgil İzmir hikayeleri kitabının " İki sima " adlı bölümünde geniş bilgi vermektedir. 
Halit Ziya Uşaklıgil, bu iki kardeşten çok etkilenmiştir. 
Bir birlerine ikiz kardeş gibi benzerler. Şemseddin Bedreddin'de 10 yaş kadar daha büyüktür. Her ikisi de ayni kıyafet içindedirler. Evleri, Tilkilikte bulunan ulu çınarın ötesinde, fakir bir semttedir. Zayıf ve soluk yüzlüdürler.
Evlerinden çıkıp dergahlarının bulunduğu Tilkilik yokuşundan çıkarken, etrafta bulunan esnaf ya da yoldan geçenler, kendilerine selam verirler. Kendileri de selamları başlarını hiç kaldırmadan alırlar.
Kendileri Nakşibendidir. Dergahları, Tilkilikte bulunan kahvehanenin karşısında bulunan yokuşun sonlarındadır (Bu yokuş eski adı ile Osmanzade yokuşudur, günümüzde ise 945 sokaktır).  Yokuş çıkılınca, önce sol tarafa sapılır, daha da ilerlenir ve dergaha varılır. Dergah ta yaşadıkları ev gibi viranedir. 
Yolda yürürler iken, Büyük şeyh Şemseddin önde, küçük şeyh Bedreddin ağabeyini 20 adım kadar arkadan takip eder. Evden beraber çıkar ve beraber eve dönerler.Yolda, bir birleri le hiç konuşmazlar. Şeyhlik babalarından kendilerine geçmiştir. Yine babaları zamanından kalan bir zenci bacı kendilerinin ev işlerini görür.
Şeyh Şemseddin, bir saat kadar sonra da Şeyh Bedreddin vefat eder. Her ikisi de seccadeleri üzerinde vefat etmişlerdi. Cenaze namazı Tilkilikte (Hatuniye camisi olmalı) kılınır. Cemaat çok kalabalıktır. Dergahlarına defnedilir. Tarif ettiği dergah, olasılıkla Emir Sultan veya emir Sultan dergahı çevrelerinde bulunan bir başka dergahtır. Bunları anlatan yazar, kabirlerinde mezar taşlarının olmadığını, belki birilerinin de mezar taşlarını yaptıracağı konusunda ümitlerini de yazar.

Basmane 1297 sokakta bulunan ve Şeyh Bedreddin türbesi yazan yer ile bu iki kardeşin bir ilgisi yoktur. Burada defnedilen kişiler farklı kişilerdir. Bu konu; Mısri dergahı - Basmane, İzmir adlı dosyada işlenmiştir.  

Burada yanıtının bulunması gereken bazı noktalar ortaya çıkıyor. Söz edilen Nakşibendi dergahı, acaba günümüz Emir Sultan türbesi midir ?, ve kabirleri hala orada mıdır ?. Bir başka Nakşibendi dergahından söz ediliyor ise, bu dergah nerededir ?





Osman Koçanaoğulları
Ekim 10  2019


27 Kasım 2019 Çarşamba

Basmanede zaman yolculuğu

Basmanede zaman yolculuğu

Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


İzmir ile ilgili olarak Barbie du Bocage tarafından  tahminen 1800 başlarında çizilmiş bir plan vardır. Bu plan, İzmire ait olan elimizde bulunan planlar içerisinde en eski tarihhli olanıdır. Söz edilen kişi coğrafyacıdır.  İzmire hiç gelmemiş ve okuduklarından yola çıkarak, 1819-1815 tarihleri arasında  İzmir planını hazırlamıştır. Okudukları da 1800 öncesine ait olmalıdır. Hataların olmasına karşın, bir çok yer doğru olarak çizilmiştir. 
Bu planlarda , o tarihlerde olması gereken Çorakkapı camisi işaretlenmemiştir. Musalla olarak bilinen  ve günümüzde Altınparkın olduğu alanda olan Türk mezarlığı da doğru işaretlenmiştir. Yine bu haritada, günümüzde Anafartalar caddesi olarak bilinen, Basmane girişinden itibaren Konak Atatürk meydanına kadar olan yolun da önemli bir bölümü doğru olarak işaretlenmiştir. Yine Mezarlık başı, Agoraya çıkan yol, Aya yani kilisesi de doğru olarak işaretlenmiştir. Planda var olan çeşmenin doğru olup olmadığı hakkında bir bilgimiz yoktur. 
Plan üzerine, çeşme, kahvehane gibi detaylarda yazılmış. (c) ile işaretlenen bir çeşmenin varlığını gösteren bir yazı ama burası ayni zamanda günümüz  Anafartalar caddesinin Basmaneden giriş yeri.



Aşağıda olan gravür, büyük olasılık ile 1800 yüzyıl sonları ile 1900 başları olmalı.  Fotoğrafın bize göre sol tarafında olan binalar, 1920 fotoğraflarında bile ayni şekildedir. Bu sıra Basmane hamam sırasıdır. Oldukça doğru çizilmiş bir gravür.  Arka planda Kadifekale, günümüze ulaşamayan Ulu çınar, altında çeşme ve Mezarlık (Faik paşa mezarlığı-Musalla. Selvi ağaçlarının olduğu yer)  görülmektedir.




1800 sonlarına geliyoruz. 
Aşağıda 2 fotoğraf var (Fotoğraf 1 ve Fotoğraf 2)

Fotoğrafların çekilme tarihini tam olarak bilmiyoruz ama "Fotoğraf 1"  daha önce tarihe ait olmalı. Halit Ziya Uşaklıgil'in çocukluğunda bir dönem burada yaşadığını biliyoruz. O dönemi ve burada olan yapıları İzmir Hikayeleri kitabında geniş bir şekilde anlatır. 1866 tarihinde doğmuş olan Halit Ziya Uşaklıgil. 12 yaşında buraya gelmiş. 1878 yılında burada yaşıyor. Burada yaşadığı ev, günümüz Sadık bey oteli olan Uşakizade konağı. Anlatılarında, evlerinin tam karşısında bulunan Mısri dergahını anlatır. Yaklaşık 7-8 senede burada kalır. Bu durumda, eski Mısri dergahının en azından 1885 -1886 yılına kadar ayakta olduğu ortaya çıkmaktadır. Dergah binasını ve haziresini çevreleyen duvarlar yerindedir. Bu nedenle bu fotoğraf 1885 veya 1886 yıkı öncesi olmalı. Eski dergah binası diyorum, çünkü yeni dergah binası ve bitişiğinde olan dergah şeyhlerinin evi 1800 sonları veya 1900 başlarında inşa edilmiştir.

Fotoğraf 1


Fotoğraf 2

Aşağıda olan fotoğraf ise Halit Ziya Uşaklıgil' in buralardan ayrıldığı zamana ait olmalıdır. Halit Ziya Uşaklıgil dergahın yıkılmasından hiç söz etmez. Aşağıda olan fotoğrafta artık eski dergahın duvarları yoktur. Selvi ağacının olduğu boş arsa, eski dergah binasının arsasıdır ve buraya, günümüze ulaşan dergah ve ek binaları ile, günümüze ulaşamayan dergah şeyhinin konutu yapılacaktır. Eski dergah binasını çevreleyen duvarlar yıkılmıştır. Fotoğraf daha arka planı göstermediğinden bu alanda dergah binasının olup olmadığını bilmiyoruz ama en azından günümüze ulaşan Dergah misafirhanesinin yapılmadığını da görüyoruz. Çorakkapı camisi ve Basmane hamamı fotoğrafta görülmektedir.

------------------------------------------------------------------------------


Fotoğraf 3, 1900 başlarına aittir. 



1900 başı olmalı. Dergha bitişik olan mezarlığın 1905-1912 arasında kaldırıldığını biliyoruz. Ailem buraya 1912 yılıda geldiklerinde mezarlık yokmuş. 
(a). Günümüze ulaşan Mısri dergahı misafirhanesi (Anafartlar caddei üzerinde)
(b). Mezarlığın duvarı
(c). Mezarlığa ait selvi ağaçları. 















AÇIKLAMASI:
(1). Basmane hamamı. Cami tarafında bulunan odunluk günümüzde yok. Hamam duruyor
(2). Basmane Çorakkapı camisi. Günümüzde var.
(3). Basmane garı (Günümüzde halen var).
(4). Mısri dergahı şeyhi Bedri efendinin evi. Günümüzde yok. Yerinde, altında 2 adet süpermarket (BİM ve ŞOK) olan iş hanı ve otel var.
(5). Mısri dergahı misafirhanesi. Altında dükkanlar. 
(6). Misafirhaneden sonra, yine dergahın mülkü olan, kirada zamanın meşhur çay salonu " Müveddet salonu". Saçak, o binaya ait.
(7). Uşakızade konağının Basmane meydanına çıkıntı yapan bölümü.. 1920 sonlarında burası istimlak edilecek ve cadde genişleyecektir.


---------------------------------------------------------------------------------


Aşağıda olan fotoğraf 1920 yılına aittir (Küllerinden doğan şehir gurubu-Sertaç Sezer).



AÇIKLAMALAR:

1: Basmane Çorakkapı camii mezarlığı (Bu hali ile yok. Bir kaç adet mezar taşı görülüyor )

2: Basmane hamamı odunluğu (Günümüzde yok. Yerinde yarım kalmış bir beton bina var)
3: Basmane hamamı (Halen var)
4: Han.(İsmini bilmiyoruz. Sadece kömür değil diğer malları taşıyan kervanların gecelediği yer olduğunu da biliyoruz. . Şu anda yok. Yerinde otopark var.
5: Burası muhtemelen bir konak. Daha sonra otele dönüştürülüyor. 
6: Burası bir sabahçı kahvesi. Şu anda , üzerinde bulunan otel binası ile birlikte yok. Yerinde otopark var.
7: Benim çocukluğumun piyango bayisi Hasan Tahsin. Arap kökenli. (Şam ya da halep ). 1930 başlarında da burada. 
8: Burası  o bölgedekilerin "Kuşçu Hasan" olarak bildikleri bey' in evi ve iş yeri. Bu hali her halde 1940 lerde betonarme yapıya dönüşmüş. Ben, hayatta olan benden ileri yaşta olan bireyleri de bu betonarme binayı hatırlıyor. Halen var. 
7 ve 8 arasında bulunan sokak, Basmane karakolunun tam karşısına gelmektedir.
9: Tarihi Basmane fırını. Halen var
10: Faik paşa mezarlığı. Burası eskiler tarafından " Musalla " olarak bilinir. 1940 larda Eczacı Faik Ener parkı haline gelir. Daha sonra da bu alana " Şehit Fethi bey ortaokulu yapılır. Günümüzde bu okul, Şehit Fethi bey ilk öğretim okuludur.  Mezarlığın hamama doğru olan bölümünde, belediye pasajı yapılır. Pasaj daha sonra yıkılır. Yıkılma nedeni, binada ki çatlaklar olduğunu işitmişliğim var. Günümüzde,  yerinde günümüzde antik buluntuların olduğu kazı alanı vardır.
11: Temaşalık yokuşu. Günümüzde var. Yol başlangıcında Altınpark eczanesi bulunmaktadır.
12: Sadullah han. Çizgi ile sınırlar çizilmiş alan daha sonraları yıkılacaktır. 1924 tarihli Prost planında istimlak edilmiş olduğu görülüyor. Mal sahipleri mi yoksa dönemin yerel yönetmi tarafından mı yapıldı bilmiyoruz. İstimlak sonrası, günümüzde tem köşede lokmacı ve tatlıcı Öztat var. 
(a): Basmane karakolu. Halen var.
(b): Şeyh bedri efendinin konutu. (Şeyh Bedri efendi, Mısri ve bir başka söyle göre Kadiri şeyhidir ). Günümüzde yok. Yerinde, altında Şok ve galiba Migros süpermarketler olan iki adet iş hanı var.
(c): Mısri dergahının misafirhanesi. Günümüzde, restore edilmiş olarak var

Güncel durum Fotoğraf 2


---------------------------------------------------------------------------------

Güncel fotoğraflar





Fotoğraf 2. Yıl 2018.
 Günümüzde, Basmane garından Altınpark'a bakıyoruz
Basmane hamamı ve Basmane karakolu ve  Basmane fırını dışında dışında günümüze ulaşan bina yok. , 








Fotoğraf 3 : Bu fotoğraf Altınparktan Basmane yönüne bakışı göstermektedir. Fotoğraf 2' nin karşı sırasını göstermektedir)
Geriye sadece (5) Mısri dergah misafirhanesi kalmıştır. .(4) günümüze ulaşamayan Bedri efendinin konutudur.







AÇIKLAMALAR:

1: Basmane Çorakkapı camii mezarlığı (Bu hali ile yok. Bir kaç adet mezar taşı görülüyor )
2: Basmane hamamı odunluğu (Günümüzde yok. Yerinde yarım kalmış bir beton bina var)
3: Basmane hamamı (Halen var)
4: Han.(İsmini bilmiyoruz. Sadece kömür değil diğer malları taşıyan kervanların gecelediği yer olduğunu da biliyoruz. 1930 lu yılların sonu-1940 lı yılların başında , o yıllara göre lüks sayılabilecek döner salonu açıldığını biliyoruz. Sonra yıkılıyor. Boş alana 1960 başlarında Erhan lokantası daha sonrada lokantanın yanında boş olarak duran alana , lokantaya ek olarak Erhan pide salonu açıldı). Şu anda yok. Yerinde otopark var.
5: Burası muhtemelen bir konak. Daha sonra otele dönüştürülüyor. Kaç yılında otele döndürüldüğünü net olarak bilmiyoruz. Otel dönemini hatırlıyorum. 
6: Burası bir sabahçı kahvesi. Benden epey ileri yaşta olan aile bireylerim de burayı hep sabahçı kahvesi olarak biliyor. Şu anda , üzerinde bulunan otel binası ile birlikte yok. Yerinde otopark var.
7: Benim çocukğumun piyango bayisi Hasan Tahsin. Arap kökenli. (Şam ya da halep ). 1930 başlarında da burada. Ailenin hayatta olmayanların anlattıkları kadarı ile buralara gelişi ve burada bu iş yerini aması 1920 lerin ikinci yarısı olmalı. O yıllarda ne iş yapıyor idi tam olarak bilmiyoruz.
8: Burası  o bölgedekilerin "Kuşçu Hasan" olarak bildikleri bey' in evi ve iş yeri. Bu hali her halde 1940 lerde betonarme yapıya dönüşmüş. Ben, hayatta olan benden ileri yaşta olan bireyleri de bu betoarme binayı hatırlıyor. Halen var.
      
    7 ve 8 arasında bulunan sokak, Basmane karakolunun tam karşısına gelmektedir.

9: Tarihi Basmane fırını. Halen var
10: Faik paşamezarlığı. Burası eskiler arafından " Musalla " olarak bilinir. 1940 larda Eczacı Faik Ener parkı haline gelir. Daha sonra da bu alana " Şehit Fethi bey ortaokulu yapılır. Günümüzde bu okul, Şehit Fethi bey ilk öğretim okuludur.  Mezarlığın hamama doğru olan bölümünde, belediye pasajı yapılır. Pasajdaha sonra yıkılır. Yıkılma nedeni, binada ki çatlaklar olduğunu işitmişliğim var. Günümüzde,  yerinde günümüzde antik buluntuların olduğu kazı alanı vardır.
11: Temaşalık yokuşu. Günümüzde var. Yol başlangıcında Altınpark eczanesi bulunmaktadır.
12: Sadullah han. Çizgi ile sınırlar çizilmiş alan daha sonraları yıkılacaktır. 1924 tarihli Prost planında istimlak edilmiş olduğu görülüyor. Mal sahipleri mi yoksa dönemin yerel yönetmi tarafından mı yapıldı bilmiyoruz. İstimlak sonrası, günümüzde tem köşede lokmacı ve tatlıcı Öztat var. Bir başka yazıda Sadullah hanı da yazarım.
(a): Basmane karakolu. Halen var.
(b): Şeyh bedri efendinin konutu. (Şeyh Bedri efendi, Mısri ve bir başka söyle göre Kadiri şeyhidir ). Günümüzde yok. Yerinde, altında Şok ve galiba Migros süpermarketler olan iki adet iş hanı var.
(c): Mısri degahının misafirhanesi. Günümüzde, restore edilmiş olarak var








Osman Koçanaoğulları
İzmir
Kasım 2018

26 Kasım 2019 Salı

İZMİR- Meles deresi (çayı) nerededir ?


İZMİR- Meles deresi (çayı) nerededir ?



Batılılar, bizlerin " Yeşildere " olarak bildiği dereyi hep, yanlış bir şekilde  " Meles deresi " olarak adlandırmışlardır. (1,2,3)
Hatta, Bornova da , Homeros mağaraları olduğu söylenen yerde (günümüz Homeros vadisi - Bornova)  bulunan derenin de orada yaşayanlar tarafından Meles çayı olarak bilindiğini yazan gezginler de olmuştur. Bu konuda bir gezgin, Bornovada olan ve Meles deresi olarak tanımlanan bu derenin gerçek isminin Achelaus " olduğunu söylemektedir (5). Yine bir başka gezgin de gerçek meles deresinin farkına varmıştır (4).Halbuki, antik kaynaklara bakmış olsalardı, hata yaptıklarını göreceklerdi. Gelen gezginlerin bir kısmı, gerçek Meles deresinin, Halkapınar gölünden dopğan dere olduğunun farkına varmışlardır.
Milattan sonra 2. yüz yıldan itibaren, yazılı antik dönem kaynaklarında Meles deresi (ya da çayı), bu dere ve bu dereyi besleyen göl ve gölün dibinden kaynayan ve yer yüzüne çıkan berrak sudan söz edilmektedir. Söz edilen göl, günümüze ulaşmayan Halkapınar gölüdür. Bu kaynaklar, gölden çıkan derenin kısa bir yol gittikten sonra denize ulaştığını, sakin bir akış gösterdiğini, derenin suyunun yaz ve kış devamlı aktığını, yazın sıcak dönemlerde bile suyunun azalmadığını, derde balıkların olduğunu yazmaktadırlar. Batılıların Meles deresi olarak tanımladığı "Yeşildere"  çayı ise hiç böyle özelliklere sahip değildir.
1- Yeşilderenin kaynakları günümüz Menderes civarındadır. Denize varabilmek için çok uzun bir yol kat eder.
2- Yeşildere, yağmurun bol olduğu dönemlerde çok fazla su akıtır. Yaz ve kurak dönemlerde, suyu iyice azalır bazı yıllar da kurumaya yüz tutar.

Peki gerçek " Meles deresi " nerededir....
Antik dönem yazılı kaynakları aslında dereyi çok iyi tanımlamış. Bu dere yani gerçek "Meles deresi " günümüzde kendisini besleyecek olan Halkapınar gölü olmadığı için  sadece atık su taşıyan " Halkapınar deresidir ".....Bu özellikleri,  aşağıda bulunan 1834 tarihli haritada görebilirsiniz.
1- Haritada " mavi " renk ile gösterilen, batılıların " Meles deresi  olarak "hatalı bir şekilde tanımladıkları deredir. Bu dere "Yeşildere çayı " dır.
2- Mavi renk ile gösterilen dere, antik dönem kaynaklarında belirtilmiş özelliklere sahip ve gölden doğan deredir. Gerçek " meles" deresi budur. Bu dere, bizler tarafından " Halkapınar deresi olarak bilinmektedir.
.

Buradan çıkan sonuç, günümüz " Yeşildere " çayının meles olmadığı, gerçek "Meles deresi" nin bizim bildiğimiz Halkapınar deresi olduğudur..
Bir başka önemli  sonuç, Homeros mağaraları bu Meles deresinin yani Halkapınar deresinin yakınında olduğuna göre, Homeros mağaralarının bu dere etrafında aranması gerçeğidir.

Bu arada, Yeşilderenin eskiden deri fabrikalarının olduğu yere olan bölümü halk tarafından " Sinekli " olarak adlandırılırdı. Bu ad olasılıkla, İzmirin eski dönemlerden beri başının derdi olmuş olan sivrisinekler nedeni ileverilmiştir.


1- Richard Chandler Travels in Asia Minor and Greece...
2- Francis Peter Weey.: Personal memoirs and letters. Basım tarihi:1861
3- Damascus and Palmyra. : A journey to the east. With a sketch of the state and prospects of Syria. Under Ibrahim Pasha. By Charles G Addison Of the Inner temple. In two volumes Vol 1. Philadelphia: E, L. Carey & A. Hart . 
4- Pen and pencil in Asia Minor or notes from Levant.  William Cochrane. 1888
5- The present state of Turkish empire. By Marshall Marmont. Second Edition. London. Thomas harrison .59, Pall Mall London. 1854








Osman Koçanaoğulları

   

Kokluca (Altındağ) - İZMİR

Kokluca (Altındağ) - İZMİR




Daha önceleri Kokluca olarak adlandırılan burası, 1926 yılından itibaren Altındağ olarak bilinmektedir.....
Şimdi kısaca tarihine bir bakalım. 
1200 lü yıllarda, burada bulunan bir manastırın varlığı ve bu bölgeye de Koukoulos dendiği Bizans kaynaklarında yazılıdır ( yıl MS 1200ler) . Yerleşim olup olmadığını bilmiyoruz  (1). Sonra buraya Türkler yerleşir. Kaç yılında buraya yerleştiklerini, şu anda bilmiyoruz.
1768-1774 Osmanlı - Rus savaşından sonra buraya , Yunanistan-Mora yarımadası güneyinde bulunan Kythera adasından bazı yunan aileler göç eder ve yerleşir. Buraya gelen ailelerden en azından bir tanesinin Mora yarım adasından değil de Cesaria - Filistinden geldiğini biliyoruz (notları yazan kişi). Köy Türk ve Rumların birlikte yaşadığı bir köy durumuna gelir. Bu Rum yerleşiminden bir kaç sene sonra Türkler evlerini-mallarını Rumlara satarak buradan ayrılır ve günümüzde de var olan Işıklar köyünü kurarlar (1).  
Muhtemelen köyün adı hala Türk adlandırması olan Kokluca dır. 1830 yılında burası hala Kokluca olarak biliniyor (Anıların sahibi).
1922 İzmirin kurtuluşuna kadar da tamamen Rumların oturduğu bir köydür. ..Kokluca adı nereden geliyor.
Kokluca isminin nereden geldiği konusunda farklı düşünceler vardır. George Poulimenos, köyün adının Bizans döneminde kullanılan Koukoulos isminin değişikliğe uğrayarak Kokluca'ya dönüşmesi ya da kokulu anlamında Türkçe kökenli olduğunu söyler (1). 
Anılarını yazan kişi, 1802 yılında burada doğmuş ve 1820 lere kadar burada yaşamıştır. Köyün adının Kokluca olduğunu ve kökeninin de Türkçe olarak kokulu, güzel kokulu olarak Kokluca olduğunu ve bunu bir Türkten dinlenmiş olduğunu söyler.
1800  ilk çeyreğinde köyün durumu ve özellikleri:
Köy yayan olarak İzmir' e yaklaşık bir saatlik mesafededir. Köye araba ile gidilemez, arabaların gidebileceği bir yol yoktur. Anıların sahibi, burada Kervan köprüsünde de söz eder. Kervan köprüsünün büyük taş mermer bloklardan yapıldığını not eder.
Köy,  Karakaş  (Carakesh) ve Kalabar tepeleri arasında ki vadide yer alır. Kalabar kelimesi, " kale gibi " anlamındadır. Her iki kelimenin de Türkçedir. Kalabar daha yüksek bir tepedir.
Kalabar tepesi yüksek ve çok diktir.  Buraya çalı çırpı toplamaya giden kadınlar, çalı çırpıları demet haline getiri ve bu tepeden aşağı bıraktıklarında, çalı-çırpı tepenin dibine kadar kendiliğinden iner. Kalabar, bu kadar dik yamaçlıdır. Zirvesi çok geniş büyük bir kayadan yapılmıştır. Buradan İzmir, liman çok net ve güzel görünür. Karakaş daha alçak bir tepedir.
Köy, Kalabar tepesinin dibinde kurulmuştur. İzmir den gelindiğinde, hemen köy girişinde, sağ tarafta bir bağ vardır. Bir Fransıza aittir ve Fransız bağı olarak bilinir. Bağın biraz ötesinde, köyde yaşayan tek Türk olan bir ailenin evi vardır. Ev yüksek duvarlar ile çevrilidir ve kule gibidir. Kırmızı renklidir. Sahibi, İzmir de bir kahvehane işletmektedir ve çok zengin olduğu söylenmektedir.
Yol, köyün sonuna kadar gider. Köyde bir ikinci yol daha vardır.
Evler, duvarlar ile çevrili bir arazi üzerinde genellik ile iki katlı olarak yapılmıştır. Alt katları insanlar tarafından kullanılmamaktadır. Hemen tüm evler birbirlerine benzer, küçüktürler. Aşağıda bulunan fotoğraf ta evlerin bu özellikleri görülüyor



Kilise, anılarını yazan kişinin verdiği bilgiler doğrultusunda 1790 larda yapılmıştır. Köyün okulu olmadığından, ayni zamanda okul olarak kullanılmıştır. Okul muhtemelen 1820 lerde açılmıştır. Hem kilise hem de yeni açılan okulda kızlar ve erkekler bir arada ders görmektedirler.







Anıların sahibi, hem kilise hem de yeni yapılan okulda olan öğrenimi detaylı olarak anlatmış ve eğitimin de kalitesiz olduğunu yazmıştır.
Köyde 3 adet su kuyusu vardır. Kuyulardan bir tanesine, yaklaşık olarak 1800 lerde yapılan bir su kanalı ile çok uzak yerden su getirilmektedir. Su sıkıntıları yoktur.
Köyün geçim kaynağı; üzüm, zeytin, ipek böcekçiliği ve genel olarak tarım ile hayvancılıktır. Şarapçılık  gelişmiştir.

Burası, bizim tarihimizde üç noktada önemlidir.

1- İzmir işgalinde, Yunan ordusunun en büyük destekçisi olan bir köydür ve köyün erkekleri Yunan ordusuna katılmıştır. 
2- 1890 sonları-1900 başlarında, Rum eşkıyalar Türk köylerini basar ve halkı haraca bağlar. Bunlardan bir tanesi de Kokluca'lı Vasilidir. Kokluca'yı iyi bilen ve bir dönem köyde kundura tamirciliği de yapan Kamalı Zeybek Mustafa Efe, köydeki adamlarından aldığı istihbaratla Vasil'i Kokluca'daki evinde az adamıyla yakalar ve öldürür (2). Dönem İzmir'de , Kamil paşanın vali olduğu dönemdir.
3-Tüm İzmir de, ilk basılı yayın 1813 yılında burada olmuştur. Basılan gazetede daha çok reklamlar vardır(1)

Kaynaklar


Ana kaynak : Narrative of a greek soldier. Anectodes and occurences. Petros Mengous. 1830

1-George Poulimenos. Kişisel görüşme
2- Kamalı Zeybek Mustafa efe. 

25 Kasım 2019 Pazartesi

İzmir 9 Eylül Panayırı - Eski Fuar


İzmir 9 Eylül Panayırı - Eski Fuar 


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


Burası ile ilgili olarak, çok geniş bilgiler, kitaplarda hatta internet üzerinde bulunmakta. Bunları burada tekrarlayacak değilim. Farklı bir şeyler yazacağım. Az bilinen belki de bilinmeyen bir şeylerden söz edeceğim. Swiss otel öncesi var olan Efes otelinin yapılışı, günümüz Swiss otele nasıl evrildiğinnden söz etmeyeceğim. 
Bu alan, daha eskilerde Emekli sandığına bağlı Efes oteli,  günümüz Swiss Otelin bulunduğu alandır. Bu alan 1922 yangını ile tamamen yanmış ve geriye de yangınla yok olmuş bir alan kalmıştır.
Bu alanın, ağaçlandırılma sonrası, İzmir panayırının açıldığı dönemlere ait bir kroki çizilmiştir. Buraya ait çok sayıda fotoğraf var. Ancak fotoğraflar hemen 1922 öncesi ve sonrasına aşt olduğundan Copyright hakları olabilir diye düşündüğümden sadece bir adet fotoğraf (Fotoğraf B) paylaşacağım. O fotoğrafın da copyright hakları da yok. yok.o fotoğrafları paylaşmayacağım. Bu fotoğrafların alınması üzerinden 120 yıl geçtikten sonra bu dosyada paylaşacağım. Günümüz durumunu da, oraya gittiğimde, güncel fotoğrafları çeker ve burada paylaşırım.
Şimdi gözünüzün önünde, günümüz Swiss otelinin olduğu alanı canlandırın. İzmirli olanlar ve belirli bir yaşın üzerinde olanlar burasının geçmişini bilirler.
İzmir'in 9 Eylül günü kurtuluşundan sonra bilinen o büyük İzmir yangını olur. Şehrin, Türk ve Yahudi bölgeleri hariç, hemen geri kalan her yanar ve yok olur. Yanan bu yerler Frenk, Rum ve Ermeni bölgesidir. Burası uzun süre yangınlık olarak kalacak bir bölgedir.
Bu yangınlık alanında, günümüz Atatürk heykelinin bulunduğu alanın arkasında, düzenleme yapılır ve burası İzmir 9 Eylül panayırı olmak üzere hazırlanır. Günümüzde bu alanda eski Büyük Efes otelinin devamı olan Swiss otel bulunmaktadır. (Fotoğraf B)




İzmir'de yaşayanların eski fuar olarak tanımladığı fuar aslında 9 Eylül panayırıdır. 1923 yılında toplanan İzmir iktisat kongresi sonrası İzmir'de bir panayır açılması kararlaştırılmış, bu panayır ilk yıllar Mithatpaşa sanat enstitüsünde açılmış daha sonra da buraya taşınmış. Burada Kültürpark olarak bildiğimiz yıllarca İzmir Enternasyonal fuarının açıldığı 1936 yılına kadar panayır olarak burada açılmış. 
9 Eylül panayırı olduğu dönemlerde, 1933 yılında bu alanda bir Panayır gazinosu da yapılır. Panayır buradan taşındıktan sonra bu gazino evlendirme dairesi olarak kullanılmıştır. 

Panayır, İzmir Kültürpark alanına taşındıktan sonra, bu alan uzun süre boş kalır. Sadece Evlendirme dairesi işlev görür. Kültürpark alanında yeni evlendirme daire ve salonu açılınca, burası da işlevini kaybeder. 
Boş olan bu alanda 1957 yılında büyük Efes oteli inşaatı başlar ve 1964 yılı Mart ayında inşaat biter ve otel açılır.









Osman Koçanaoğulları
İzmir


Kervan (Kemer, Karavan) köprüsü - İzmir



Kervan (Kemer, Karavan) köprüsü - İzmir


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


Batılıların adlandırması ile Kervan  (Caravan) köprüsü ya da bizim bildiğimiz adı ile Kemer köprüsü.
Köprü, batılıların yanlış bir şekilde " Meles " olarak adlandırdıkları, bizim ise " Yeşildere "    olarak bildiği ve tanımladığımız dere üzerinde bulunmaktadır. Bulunduğu yer Basmaneden Tepecik (yeni adı ile Yenişehir) semtine doğru giden yol üzerindedir.


İster İzmir'de yaşayalım ister dışarıdan gelmiş olalım, üzerinden defalarca geçtiğimiz bir yer.
Her ne kadar, dünyanın en eski köprüsü olarak tanımlanmış olsa da bu konuda elimizde kesin bir bilgi yok. Bildiğimiz, dünyanın en eski köprülerinden biri  olduğudur. Antik çağlardan beri var olan bir köprüdür. Antik çağlardan itibaren de bir çok defalar onarım görmüştür. 1970 li yıllardan itibaren artan araç trafiği nedeni ile üzerinden geçen yolun genişletilmesi ve yanına ilave köprü ve yol yapılması nedeni ile özgünlüğünü kaybetmiştir. Buna rağmen, antik çağlardan beri var olan ve bir çok kez  onarım görmüş bu köprünün antik dönem  bölümü halen vardır. 

Buraya olasılıkla yapısını kemerli olması nedeni ile " Kemer köprüsü adı verilmiştir. Bu adlandırmanın çok eskilerden kalma olduğunu da biliyoruz ancak tan tarih olarak bilmiyoruz. Burası ile ilk anım, köprünün neden Kemer köprüsü adını aldığı ile ilgilidir. Buraya " Kemer köprüsü " adının, köprünün kemerli yapısı nedeni ile verildiğini 8 yaşlarında iken öğrendim.. Semt adı olan "kemer" adının da bu köprü nedeni ile verildiğini de öğrenmiştim.

Ne zamandan beri "kemer köprüsü " denmekte, bir kayıt yok. Belki de Türkler buraya hep kemer köprüsü dediler. Levantenler, yerel Rum ve Ermeniler ise burayı " kervan ya da karavan köprüsü " olarak tanımlamışlar. Bu isimlendirme, İzmir'e gelen ve İzmir'den giden ticari mal taşıyan deve kervanlarından kaynaklanmıştır. Bu bölgeyi gezmeye gelenlerin en önemli ziyaret yeri olmuş ve gezginlere yönelik olarak hazırlanmış el kitaplarında da adı hep geçmiştir. 




Burada, günümüze erişemeyen, derenin hem doğu (Tepecik- yeni adı ile Yenişehir) hemde batı yönünde (Basmaneye doğru) çok geniş mezarlık alanları vardı. Muhtemelen 1940 lı yıllarda kaldırılmıştır. Burada oturan yerleşiklerin verdikleri bilgi bu doğrultuda dır. Günümüzde artık mezarlıklara ait hiç bir kalıntı yoktur. Bu mezarlıklarda temelde Müslüman mezarlıklarıdır ancak ayni zamanda Hristiyan mezarlığının da olduğunu biliyoruz. Tüklerin İzmir'e yerleştiği önemlerde daha küçük alanı kaplayan mezarlık, yıllar içerisinde büyümüş, köprünün ve Yeşildere' nin her iki tarafına doğru genişlemiştir ( Harita ).


Köprünün en büyük özelliği, İzmir'i iç Ege, Kuzey ege bölgesine  ve Anadolu hatta İrana' a bağlayan yol  olmasıdır. Bu özellik antik çağlardan beri vardır. Her ne kadar St.John' un Efes'e giderken geldiği İzmir' e bu köprü yolu ile girdiği söylenmekte ise de yazılı bir belge yoktur..Hem insan ve hem de deve kervanlarının kullandığı bir yoldur.  20 yy başlarına kadar bu işlevi sürdürmüştür. Burası, bu nedenle de, Osmanlı döneminde  bir kara gümrüğü kapısı olarak kullanılmıştır.
Anadolu'nun içlerinden hatta İran'dan gelen mallar, deve kervanları ile  buradan geçerek İzmir'e girer. Yine, İzmir'den, Anadolu'nun içlerine kadar gönderilecek olan mallar da bu köprüden deve kervanları ile geçer. Köprüyü yaya olarak geçenlerden geçiş ücreti alınmamaktadır. Şehir içine giren ya da şehirden iç kesimlere gönderilen, eşekler üzerinde bulunan sebze ve meyve yüklerinden bile geçiş ücreti alınmaktadır. Deve kervanları buradan geçerken, taşıdıkları yükün değeri üzerinden bir geçiş ücreti öderler. Mal ne kadar değerli ise o kadar çok geçiş ücreti ödenmektedir. Bir gezgin, İzmir'den iç bölgelere geçerken valizlerinin arandığını ve bir ücret ödendiğini anlatır. 

Gelen kervanlar, genellik ile burada dinlenirler. Padişah fermanı ile, geçiş ücretinin alınması ve yük develerinin burada dere kenarında dinlenmesi, develerin karınlarının doyurulması,bir gezgin tarafından anlatılmıştır. 

Köprü ve çevresinin bir başka özelliği de burasının bir mesire yeri olmasıdır. Bu eğlence günlerinde İzmir'de yaşayan tüm etnik gurupların bir toplantı yeri olmuş. Bu eğlence günlerinde çok fazla Türk olmadığını yine gezgin notlarından öğreniyoruz. (2,3) . Toplananların çoğunlukla Rum olduklarını az da olsa Ermenilerin de buraya geldiklerini gezgin notlarından öğreniyoruz. Levantenler ise, buraya sadece, gösterişli ve moda kıyafetleri içinde gelip burada olan eğlenceyi izlemişler ancak bu toplantı ve eğlencelere katılmamışlardır. Yine gezginler, burada toplananların ulusal özellikler taşıyan renkli giysilerini kıyafetlerini, yemeleri ve içmelerini anlatırlar. Köprü civarında ve Yeşildere' nin her iki tarafında meyve bahçelerinin olduğu yine gezginler anlatmaktadır.  Günlük çalışmanın ardından buraya gelen Türkler de burada bulunan kahvehanelerde kahve içip, tütün (çubuk) kullanıp sohbet ettiklerini biliyoruz.

Bu notlarda, köprünün altından akan suyun sıcak yaz günleri çok azaldığını buna karşın yağışlı mevsimlerde çok arttığını yazmışlar. Bir gezgin, dere debisinin azaldığı yaz aylarında, halkın halıcılıkta kullanılan yünlerini derenin suyunda yıkadıklarını ve yünleri kuruması için çalılıklara astıklarını anlatır. Yine burada, derenin kıyısında, gezgin el kitaplarına geçmiş bir kahvehanenin, Aziziye Kahvehanesinin olduğunu ve  Türklerin buraya, iş sonrası gelip dinlendikleri, kahve içtiklerini biliyoruz. Sultan Abdül -  Aziz'in burasının geliştirilmesi için yardımcı olduğununu da biliyoruz. Bu ziyaret sonrası bu bölge Aziziye olarak adlandırılmıştır. 



Gravürler ve Fotoğraflar eşliğinde bir gezi




Sırtımız denize dönük. Kadifekale ve köprüye bakıyoruz. Fotoğrafın bise göre sağ tarafı basmane, sol tarafı ise tepecik yönüdür.



































KAYNAKLAR
1- Patmos, and the Seven Churches of Asia: Together with Places in the Vicinity ...Yazar: Josiah Brewer ve John Warner Barber. 1851
2- Handbook for travellers in Turkey.including  Constantinople. John Murray 1878
3- A Journal Written During an Excursion in Asia MinorYazar: Sir Charles Fellows. 1838

Osman Koçanaoğulları
İzmir