31 Ekim 2019 Perşembe

Konak meydanı (Atatürk meydanı)- İZMİR 1838

Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......


Burası günümüz Atatürk meydanı. Hani İzmir saat kulesinin bulunduğu ve halkın henüz alışmadığı ismi ile " Atatürk meydanı"
18 ve 19 yüzyılda İzmir ve batı Anadolu, batılı gezginlerin çok ilgi duydukları ve gezdikleri yerlerdir. Aşağıda ki çizim; İzmir ve civarını gezen ve bunları kitaplaştıran gezgin William Knight'ın anılarından yola çıkarak, burası ile ilgi anlattıklarını 1836-1837 yılında Thomas Graves isimli kartografın haritası üzerinde yaptığım işaretlemeleri göstermektedir.

Gezgin, Frenk caddesini geçtikten bir müddet sonra İzmir kadılık binası (Kadı rezidansı) önünden geçer. Buraya daha sonraları, soruşturma ve bilgi almak için bir kaç kez çağrılacaktır.  Daha sonra  büyük ve kare şeklinde bir alana gelir. Anlattıkları burası ile ilgilidir. Günümüzde var olan İzmir Vilayet konağını başlangıç noktası olarak alınması durumunda yukarıda bulunan çizime daha kolay uyum sağlanabilir. 



(a):Mütesellim konağı. Çizimde Governor's office olarak yazılmıştır. Gezginin geldiği yıllarda, devlet ve belediye işlerine bakan, vergi toplayan kişiler "Mütesellim " olarak tanımlanır. İzmir o yıllarda vilayet olmayıp, Aydın vilayetine bağlı olduğundan, İzmir'de vali yoktur, Burası, bu işlerin yürütüldüğü, Mütesellimin görev yaptığı yerdir. Daha ileri ki yıllarda, İzmir vilayet olunca, burası hükumet konağı olacaktır. 
(b), Sarıkışla dır. Günümüzde yoktur. Haritada " parade olarak yazılan alan, talim bölgesidir. Gezgin geldiğinde, kışlaya yakın bölümü talim için kullanılmakta, diğer bölüm ise boş olarak durmaktadır. 
(c): Gezgin, burayı " rakı imalathanesi olarak belirtmiş, çeşitli rakı yapım işlerini de anlatmıştır. Tam bir yer tanımı yoktur ama saraya çok yakın yer diye bir tanımlama vardır. 
(d): Gezginin geldiği tarihte İzmir mütesellimi Hüseyin bey dir. Üç yıllık görevi sonrası, görevinden ayrılır ve Padişah kendisine bu konağı hediye eder. Yer olarak, haritada (a) harfi ile işaretlenen alana yakın olarak tanımlanır. Tam ve kesin bir yer tanımlaması yoktur. 
(e): Mezarlık. 
f): Küçük bir kahvehanedir. Kayıkçıların çay içtiği yerdir.  .
(g): Bahri baba yatırı. Gezgin isim belirtmemiş ama biliyoruz. Mübarek kişi olduğuna inanılan bu kişinin mezarı ziyaret edilir, dualar okunur ve bez parçaları bağlanırmış. Cuma günleri, bir kandil (ya da mum) yakılırmış. 
(h): Topçu bataryaları. Mütesellim konağı dediğimiz yerin arkalarında alçak çatılı evler vardır.

Osman Koçanaoğulları  
31 Ekim 2019



28 Ekim 2019 Pazartesi

İzmir Karantina teşkilatı ve vali Hüseyin bey


İzmir Karantina teşkilatı ve vali Hüseyin bey


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 



Hüseyin bey kimdir ?. Çok fazla bilgimiz yok. Bildiğimiz kendinden önce İzmir muasarrıfı olan
Tahir bey'in oğludur. Tahir bey nerelidir bilmiyoruz ama 1839 yılında İstanbul'da çok bilinen bir tüccardır (2). 
İzmir Karantina Teşkilatının Kuruluşu Şeyhülislam Mekki-zade Mustafa Asım Efendi’nin 29 Nisan 1838 tarihinde karantinanın caiz olduğuna dair verdiği fetva ile İstanbul’dan sonra ilk kurulan karantina teşkilatlarından biri de İzmir’dedir (1
Yukarıda yazılı olanlar, Osmanlı belgelerine dayanarak yazılmış akademik bir makaledir.
Gezginin biri, 1838 yılında basılmış olan kitabında İzmir ile ilgili bir çok yeri, olayları ve kişileri de yazmış. Gezgin bir çok yeri gezmiş, yolu İzmir'e de düşmüş. Yazdıklarım, o gezginin İzmir ile ilgili olarak almış olduğu notlardan alınmıştır.Gezgin, Mütesellim Hüseyin beyden de söz eder, günümüz Kemeraltı'nın çekirdeği olan ve batılılar tarafından " Bazaar " olarak yeri de anlatır. Gezgin İzmir'e geldiğinde bir karantina vardır. bu ilginç bir not.
Müteselllim nedir ?. Osmanlı devletinde Tanzimat öncesi Vali ve Mutasarraf adına vergi toplayan kişidir. (3)
Gezgin notlarına bir bakalım.Hüseyin bey'den önce bu görevde babası vardır. Görevi,çitçilerin kazançlarından vergi almaktır. Görevi açık arttırma ile almıştır.Zeki bir adamdır. Polis ve vasiyetin (miras hukuku) yürütülmesi kurumlarında reform yapmıştır. Ayrıca, bir sağlık kurumu kurmuş, Karantina kuruluşunu oluşturmuştur. Gezgin'in notları 1838 yılında basıldığına göre, bu bilgiler daha önce ki tarihlerde olmalıdır. Her ne kadar, gezginin kullandığı cümleler geçmiş zamana ait olsa dahi, kendisinin zamanında bazı olaylara da şahit olmuş olabilir. O yıllarda, İzmir'de çok görülen veba hastalığının Mısırdan gelen gemiler yolu ile İzmir'e geldiğine inanılmaktadır ve Mısırdan gelen gemiler karantinaya alınmaktadır.
Hüseyin bey kimdir ?. Çok fazla bilgimiz yok. Bildiğimiz kendinden önce İzmir muasarrıfı olan
Tahir bey'in oğludur. Tahir bey nerelidir bilmiyoruz ama 1839 yılında İstanbul'da çok bilinen bir tüccardır (2) 

Yazılanlar, gezginlerin anlattıklarından derlenmiş bir yazı.
Kesin oılarak emin olduğumuz konu kişinin kendisi, yani Hüseyin efendidir. Bazı yerlerde Hüseyin bey olarak da yazılıdır. Görevi konusunda da bir şüphemiz yoktur. Sadece batılıarın, Hüseyin efendinin bulunduğu makama  Governer yani alışageldiğimiz kuşşanmı ile " vali demişlerdir. Halbuki "Governer ayni zamanda " yönetici, bey, idareci " anlamlarına da gelmektedir.
Şimdi bu "governor " konusuna biraz değinmek isterim.
Osmanlı da merkezi yönetim, 17 yüzyıldan itibaren,  yerel yönetimler üzerinde olan etkisini kaybeder. Yerl de, ayan adı verilen eski asker, tahsilli ya da zengin veya büyük ailelerin başlarından birisi , merkezi hükümetin de desteği ile yereli yönetir. Başlangıçta, bazı konularda yararlı olurlarken zaman içinde devlet içinde devlet olmaya başlarlar.  Daha sonrada kaldırılırlar. Bunların görevleri aslında vergi toplamaktır. Bu vergi de çiftçiden alınan vergilerdir. Yerelde bulundukları yerin asayişi, devlet hizmetleri de bunlar tarafından sağlanır. Devlet arazilerini kiraya vermek (mültezimlik), vergi tahsilatı (muhassıllık), sancak beyinin olmadığı dönemlerde yetkiyi devir almak ( Mütesellimlik) bu ayanların görevleri içindedir. Devlet, istediğini görevlendirir istediğini de görevden alırdı.

Mütesellim; Beylerbeyinin veya sancak beyinin vekili olarak onların sefere gittiklerinde veya görev bölgelerine gitmedikleri zamanlarda yerlerine bakan, vergileri toplayan görevlileri ifade eder. Bazen bunlara voyvoda da denmiştir.
Damascus, kitabında, bu göreve gelmek için devletin bir açık arttırma yaptığını ve kim daha çok para verirse, görevi onun aldığını yazmış. Böyle bir kayıt ben bulamadım. Yazara göre, görev için ne adar çok para ödenirse göreve gelen kişi de para konusunda o kadar çok gaddar olurmuş. 
Hüseyin bey den önce bu görevde babası Tahir bey bulunmaktadır(1) . 1831 tarihinde İzmir'de Mütesellim olarak bulunan bir kişi (5).Nitekim bu durum 1841 tarihli belgelerde de vardır. Tahir bey 1841 belgelerinde İstanbullu büyük bir tüccar olduğu yazılıdır. Görevde kaldıkları süre sabir olmayıp, değişiklik göstermektedir.
Hüseyin bey ( ya da Hüseyin efendi),  adı kötüyeçıkmış, aç gözlü ve kısa sürede  servet yapan biri olarak tanımlanmıştır. Bu durum, gezginler dışında İngiliz resmi belgelerinde dahi yazılıdır (2).İngiliz belgelerine göre  16 Ağustos 1838 yılında İngiltere- Osmanlı devleti arasında imzalanan ticaret antlaşması İstanbul'da tüccar olan  ve Hüseyin bey tarafından babası Tahir beyin etkisi ile  engellenmektedir. (2)

Kendisi ile ilgili halk arasında dolaşan dedikodular var. Hemen hepsi de para ile ilgili. 
1- Kendisinin  Bornova da Bornova içinde meyveliklerin olduğu bir bahçesi vardır.  da Bornova da olan bu yerden siz eder. Bahçenin Kemalpaşada olması daha olasıdır, halkın anlattığı olayda söz edilen meyve " Kirazdır". Bir sene Hüseyin bey, kiraz olarak üretim rekoru kırar. Değerlendirmek için, İzmir'de meyve ticareti yapan iş insanlarını çağırıp, kirazlarını değerlendirmelerini ister. Doğal olarak da, gelen kişiler, kirazların kalite olarak çok mükemmel olduğunu söylerler . Bunun üzerine Hüseyin bey , kirazların kaça satılabileceğini sorar, cevap olarak da doğal olarak, gelen meyve ticareti yapanlar çok yüksek fiyat verirler. Sonra, Hüseyin bey, bu fiyattan tüm kirazlarının değerlendirmede bulunan kişilerce satın alınmasını ister, onları satın almaya zorlar.
2- Hüseyin bey, marinada yaklaşık 150 öetre uzunluğunda olan bir sahil şerinini bölüm bölüm satılığa çıkarır.  Bu satın alınma sonucu, önlerine manzarayı kapatacak bir yapılanmanın böylelikle engellemeyeceğini söyler.  Satış başlar, insanlar, korkudan satın alırlar. Satın alanlar, satın aldıkları hemen doldurmaya başlayacak  ve bu doldurdukları alanın etrafını da duvarla çevireceklerdir. Bu işlemi de, kesin bir zaman verilmeksizin hemen yapmaları istenir. Yapılmaz ise, satın alanların hakları ortadan kalkacak ve satış işlemi tekrar yapılacaktır. Hiç kimsenin, satın aldıkları denizi doldurması beklenemez. İnsanlar kum atarlar, doldurma başarılamaz ve orada bataklık oluşur, böylelikle verdikleri para da yanar. O sıralarda İzmirde olan Dr. Clarke ortaya çıkan ateşli hastalığın bu doldurulmaya çalışan ve sadece bataklık haline gelen alanlardan kaynaklandığı söyler.
3- Bazaarlarda (  sözü edilen kelime daha çok  Kemeraltı için kullanılan bir ifadedir),  çığırtkanlar sırnaşık bir şek,lde müşterileri bir şeyler satın almaları için rahatsız ederler. Bir gün Hüseyin bey, önünde polisleri olarak tebdili kıyafet ile pazara gelir. Amacı seyyar satıcıların, tüccarların müşterilere nasıl davrandıklarını, kendisini yabancı olarak görüp bir şeyler satın almaya zorlayıp zorlamadıklarını  görmektir.. O esnada da biri böyle davranır. Yanında olan görevlileri adamı yakalar, dükkanının i.ine fırlatırlar ve arkasından da falakaya çekerler. Verilmek istenen mesaj bellidir; caddede dolaşan insanları çekiştirerek kendi dükkanlarına çekmemeleri ve onları alış verişe zorlamamalarıdır.
Peki Hüseyin beyin hiç mi iyi yanları yoktur ?. Tabii ki vardır. Polis teşkilatını düzene sokmuş, Mısırdan gelen ve salgın hastalık yayan yolcuları karantinaya almıştır. Hem de henüz resmi olarak karantina teşkilati yok iken. Karantinanın gemide mi yoksa karada mı olduğuna ait bir bilgiyi gezginler vermemektedirler.

Hüseyin beyin 14 Mayıs 1837 yılında bir mütesellime , istifa ederek görevinden istifa eder. İstifa i,le birlikte kırmızı boyalı olan, günümüzde Hükumet konağının olduğu yerde bulunan , kırmızı renkli saraydan da ayrılır. Burası o dönem yöneticilerin görev yaptıkları yerdir. Muhtemelen istifa ettirilmiştir.  Baş şehir olan İstanbul'a gitmeden önce , Bornova da olan bahçeli konağına bostancı başı sı ile gider orada kısa süreli inzivaya çekilir. Görevde kaldığı süre 3 sene gibi, pek alışılagelmiş bir durum değildir.  1837 yılında istifa ettiğine göre 1834 yılında göreve başlamış olmalıdır. Babası Tahir bey 1834 yılında İzmir de görevde görülmektedir. (2). Bu üç senelik sürede, İzmir'de bir cami , İstanbul'da padişah için bir boğaz sarayı, kendisi için de kanıtlanmamış saraylar ( kale, şato gibi söz edilmiş) yaptıracak kadar paraya sahip olmuş.  Hep parasızlıktan şikayet eden birisidir. Bu şikayetler İstanbul saraya kadar ulaşır. Bunun üzerine kendisine, sarayın karşısında bir konak yaptırılır.  Konağın duvarına da üzerinde konağın hediye edildiğinin yazıldığı gösterişli bir mermer plaka çakılır.  Hüseyin bey bu durumdan çok rahatsız olur., 
İngiliz belgelerinde göre (2), 1839 yılında tekrar görevde olduğu düşünülür ise bu göreve iade edildiği söylenebilir. 


1- Travels in greece and Turkey. Excurtions  in Meditteranean . Vol 1
MAJOR SIR GRENVILLE TEMPLE, BART. 1836. Sayfa  125
2- The sessional papers printed by order The house of Lords. Accounts and papers. 1841 Vol XVIII. Sayfa 15.
3-  Charles Addison. Damascus and Palmyra. A Journey to the east with a sketch of the state and prospects of Syria under Ibrahim pasha. In two volumes. 1838 Sayfa 101.
4- William Knight. Oriental outlines or Rambler's recollections of  Tour in Turkey, Greece and Tuscany in 1838., sayfa 232. 
5- E. W. Allen. 1831. The new monthly magasine. Sayfa 242
Tahir bey...1831........-1834
Hüseyin bey 1834-a837. İstifa.
1839 da tekrar görevde.


O yıllarda, Kemeraltı .tam oluşmuş bir yer değildir. Yabancı kaynaklarda Bazaar denilen yerde (günümüz Kemeraltı'nın bir  bölümü) çarşıya çıkar. Amacı, Buralarda ne olup bittiğini görmektir . Arkasında bir kaç polisi vardır.. O yılların gezginlerini bir çoğu,Bazaar da bulunan satıcılar, bir şeyler satabilmek için, yoldan geçenleri sırnaşık bir şekilde zorlamaktadırlar. Valiyi de tanımadıklarından onu yabancı zanneder ve bu satıcılardan bir tanesi bir şeyler satmak üzere Hüseyin bey'i dükkanlarına çekmeye ve bir şeyler satmaya çalışır. Mütesellim Hüseyin bey bostancısını öne çağırır.Bostancı adamı alır ve fırlatır. Sonra iş falakaya kalır. Adam falakadan geçirilir. Kendisine bundan böyle, hiç kimseyi bağırarak bir şeyler satmak için kişileri zorlamamasını ve satın alacak kişilerin, her hangi bir şey alacak olur ise, dükkanlarına kendilerinin geleceğini söylenir.(2). Gezginin söz ettiği "Karantina " kuruluşu belki de Osmanlının henüz resmi olarak izin vermediği bir oluşum. O yıllarda İzmir' de Karantina kuruluşunun var olduğunu gezgin notlarından anlıyoruz. Gezgin, kaç yılında İzmir'e geldi onu da bilmiyoruz. Sadece bu notlarda kayıt ettiği günü ve Ay'ı biliyoruz;10 Mayıs Salı. İzmir'den sonra da Suriye'ye gitmiş.. Kitap basım tarihini göz önüne alacak olur isek, İzmir'e 1838 yılından önce gelmiş olmalıdır. İzmir'den sonra da Suriye'ye gitmiş. 
Bu durumda,
1- İzmir'de Karantina hizmeti daha önce, resmiyet olmadan var idi, 
2- Osmanlı belgelerinde olan tarihin Miladi takvimine çevrilişinde hata yapıldı,
3- Gezgin, karantina olgusunu bir başka şeye benzetti.


KAYNAKLAR


1- Pelin Böke. İzmir Karantina teşkilatının kuruluşu ve faaliyetleri (1840-1900).ÇTTAD, VIII/18-19, (2009/Bahar-Güz)....

https://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/ai/uploaded_files/file/dergi%2018-19%20yeni/08-%20Pelin%20Boke.pdf

2-  DAMASCUS AND PALMYRA: A JOURNEY TO THE EAST. WITH A SKETCH OF THE STATE AND PROSPECTS OF SYRIA, UNDER IBRAHIM PASHA. BY CHARLES G. ADDISON, Of THE INNER EMPLE.

IN TWO VOLUMES. VOL. I. PHILADELPHIA: E. L. CAREY & A. HART. 1838.


Osman Koçanaoğulları


26 Ekim 2019 Cumartesi

Yunanistan Aya Fotini kilisesine gönderilen İkonastasis ve diğer eşyalar

Yunanistan Aya Fotini kilisesine gönderilen İkonastasis ve diğer eşyalar


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 



İkonastasiziten ilk söz eden kişi Martha Nicol dür. Kitabında geniş bir şekilde anlatır. Burada oyma işlemeli  ve simetrik olarak yerleştirilmiş resimler ile dolu olan, iki ya da üç parçalı monoblok bölümlerden söz eder. Çok güzel bir eser olduğunu anlatır ve Çinlilerin oyma işleri gibi diyerek de tanımlama yapar . Her bir parça yekpare meşe ağacından oyulmuştur. Üzerinde, başlarında gümüş halo (hale) olan resimler olduğunu görür.  Bunlar ikonalardır. Ayrıca her bir ikonanın  altında, kiliseye gelenlerin öpmeleri için birer küçük kopya vardır. Vaiz kürsüsü de ayni şekilde oymadır. Ayin sonrası, avluda olan çınar ağacı önüne gelenler, ulusal birlik için dua ederler.
Bu ikonastasisten 1864 yılında burayı ziyaret eden Atinalı bir gazeteci de bu ikonastasisten söz eder (1) İkonastasisin kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte sakız adasından gelen bir sanatçı tarafından yapıldığına inanılmaktadır. Yapıldığı tarih 1804 veya 1805 yılıdır. Ayni sanatçının bu ikonastasisin yapımından daha önce 1922  İzmir yangınında, içinde bulunduğu Aya Fotini kilisesi ile birlikte yanan ikonastasisi de yapan sanatçı olduğu düşünülmektedir (1796 yılı). Aya Yani kilisesi, 1922 yangın bölgesinde olmadığından, kilise ile birlikte zarar görmeden kurtulur.
Bu ikonastasisi günümüzde Atina-Nea Smyrni semtinde olan Aya Photini kilisesine Türkiye tarafından hediye edilmiştir.
Hediye olerek gönderilen kutsal eşyalar içerisinde bir adet kürsü (Ambo), bir adet koltuk veya taht (Episcopal Throne), bir adet, cemaat yerini ayıran üstünde azizlerin resimleri bulunan pano (Templo-Iconostasis) vardır. (2)
İkonastasis ve diğer eşyaların gönderilme kararı. Mustafa Kemal Atatürk imzalıdır.








Kaynaklar


1- Ana kaynak: Gezgin'in notları.Ismeer or Smyrna and it's British hospital  in 1855. By a Lady., Sayfa 20-23
http://okocana.blogspot.com/2019/04/aya-yani-kilisesi-agios-ioannis.html

2- İzmir’den Yunanistan’a gönderilen kutsal eşyalar. Orhan Beşikçi
http://www.kentyasam.com/index.php/comments/feed/izmirden-yunanistana-gonderilen-kutsal-esyalar-yhbrdty-3633.html


Osman Koçanaoğulları

,




22 Ekim 2019 Salı

Kemeraltı adı nereden geliyor - İZMİR

Kemeraltı adı nereden geliyor - İZMİR


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


İzmir de en çok bilinen, alış verişi merkezi. Asırlık bir yer. Camilerin, hanların bulunduğu bir yer. Alış- verişin merkezi. İçinde, arasta dediğimiz, ayni işi yapan ve ayni ürünleri satan iş yerlerinin bulunduğu bir geniş alan. Eskiden, bu esnafların cinslerine göre mantocular, gelinlikçiler, , peynirciler ve diğerleri gibi bölümleri vardı. Artık bu özelliğini kaybetti. Günümüzde, hepsi iç içe. 
Buraya neden Kemeraltı adının verildiği ve tam olarak ne zamandan beri bu ad ile anıldığı hakkında net bir bilgi yok.
Elimizde 1976 tarihli Lamec-Saad şehir planı var. Orada Kemeraltı caddesi görülüyor. Bu cadde, Basmane Çorakkapı camisinden başlayıp, Mezarlıkbaşı ve konağa kadar olan günümüz Anafartalar caddesi.

Bu isim verilmesi konusunda genel olarak kabul edilen görüş, cadde üzerinde kemerli yapı ya da yapıların varlığı nedeni ile bu adın verildiğidir.
Bir başka görüş, Agora antik alanının İkiçeşmelik (Eşref paşa caddesi) tarafına bakan yerde bulunan, arkasında hamamın olduğu bilinen kemerli yapıdır (1).

Gezginler, 1700 sonları ve 1800 ilk yarısı arasında, İzmir'e geldiklerinde en çok ziyaret ettikleri yerlerden bir tanesi, onların tanımı ile " Bazaar" yani pazardır. Burası, günümüz pier civarında günümüzde var olan hanlardır (örneğin Kızlar ağası hanı gibi). Gezginler buranın neresi olduğunu  şöyle tanımlamaktadır. Frenk caddesinden çıktıktan sonra önce balık pazarına varılır. Bu pazarın arkasında sebze pazarı vardır. Bu pazarın Lehana pazarı olarak adlandırıldığını da biliyoruz. Romaik lisanda (Anadolu da konuşulan Yunanca) Lehana hem lahana hem de sebze anlamında kullanılmaktadır. Bu pazardan çıkılınca Bazaar'lara gelinir. Gezginler buradaki dükkanların kemerli olduğunu söylemektedirler. Belki de Kemeraltı tanımı buradan çıktı, kim bilir.








Fotoğraf, İzmir olduğunu kesin bildiğimiz ancak yerinin neresi olduğunu bilmediğimiz bir kemeri göstermektedir. Fotoğraf Küllerinden doğan şehir, İZMİR gurubunda yönetici olan Sertaç Sezer tarafından paylaşılmıştır.

1- Orhan Beşikçi
https://www-milliyet-com-tr.cdn.ampproject.org/.../kemera...

Osman Koçanaoğulları
İZMİR



21 Ekim 2019 Pazartesi

Eski Türk evleri ve içindeki yaşam - İZMİR


Eski Türk evleri ve içindeki yaşam - İZMİR


Eski Türk evleri ve içindeki yaşam - İZMİR



Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 



Aşağıda bulunan fotoğraf tipik Türk evlerinden birisidir.




Moda bir ifade var " Sakız tipi ev ". Mimari açıdan böyle bir tanımlama ne kadar doğrudur bilmiyorum ama bana göre bu evler, batı etkisi ile oluşturulmuş Türk ev mimarisi. Bu evleri görenlerin sık kullandığı " Rum evi " tanımı da çok yanlış. Bu evleri görenlerin " burası Rum evi " demeleri de yanlış.
Yazacaklarım, bire bir kendi gördüklerime dayanmaktadır ve doğup büyüdüğüm yerler olması nedeni ile de Basmane, Hatuniye bölgelerini kapsamaktadır. Bu evlerde oturanların ekonomik durumları  orta ve daha üst düzeydedir.  Söz edeceğim evler, 1800 sonları, 1900 başlarında yapılmış olan evlerdir. Gerçi, zaman içerisinde evlerin bölümlerinin  kullanış şekli değişmiş olsa da yine yapısal özelliklerini korumuşlardır.
Çok çeşitli ev tipleri vardır, ancak genel özellikleri bir birlerine çok benzer.
Evler genellik ile 2 katlıdır. Tek katlı evler çok az sayıdadır. Söz edeceklerim 2 katlı evlerdir.
Bu evler ya büyük yani konak şeklindedir ya da daha küçüktür. Büyük evler ya da konaklar iki taraflı olarak sokaklara ya caddelere bakıyor ise, bu evlerde iki kapı vardır. Bu kapılardan caddeye bakanı, evin erkekleri tarafından, sokağa bakan kısmı ise evin kadınları tarafından kullanılır. Sadece bir sokak ya da caddeye bakıyor ise tek kapıları vardır. 

      

Bazı evlerde, bodrum katı olarak ta tanımlanabilecek bölüm vardır. Bu yapılar sokağa açılan bölümlerde görülür. Bu güne dek, ana caddeye bakan ev ya da konaklarda bu tür yapıların olduğunu görmedim. Bu tür konaklarda ve büyük evlerde, evin bu tür yapıları, bahçe kısmındadır. Görevleri depo olarak kullanılmasıdır. Eşya, kömür hatta gıda barındırabilirler. Bu yapıların sokağa bakan kısımlarında iki tip pencere yapısı görülür. Eğer sadece parmaklıkla kapatılmışlar ise, bu depo bölümünün ev ile içeriden bağlantısı vardır. Eğer kepenkli tipte iseler, buranın kullanılması sokak tarafından olur, ev ile direkt bağlantısı yoktur. Basık tavanlıdır, içeriye basamaklar ile inilir. Ayrıca, evin temel bölümünün havalanmasını da sağlarlar.  Dıştan kepenk ile kapatılanlar da kepenkler iki parçalıdır ve bir insan, çömelerek de olsa içine girebilir. Aşağıda ki fotoğrafta bu bodrum bölümü (a) ile gösterilmiştir. Kepenkli tiplerde, kapılar çift kanatlıdırlar ve her iki kanat açılınca, kolay olmasa da içeriye girilebilir. Büyük konaklarda, bunlara ek olarak buraya girmek için kapı da vardır.




Bu evlere girişte bir büyük bahçe olabileceği gibi, selamlık bölümünün arkasında bir bahçe vardır. Bahçe arkada ise, bahçeye selamlık bölümünden ulaşılır.





Evlerin çok büyük avluları (bahçe) olabileceği gibi, küçük olan evlerde dahi, küçük bir bahçe yapısı bulunur. Yine bahçenin büyüklüğüne göre avlularda havuz bulunabilir.
Evin zemin katı, taşlık tabir edilen bir giriş bölümü ve evin büyüklüğüne göre buraya açılan bir ya da bir kaç odadan oluşur. Taşlık bölüm zemini genellik ile mermer ile döşelidir. Bazı evlerde desenli karolarda kullanılmış olabilir. Burası aslında selamlık bölümüdür. Erkek misafirlerin ağırlandığı yerdir. Buraya açılan odaların zeminleri ağaçtır. Halı ya da kilim ile kaplanmıştır, içlerinde çepe-çevre oturmak için kullanılan divanlar vardır. Harem bölümü, iki katlı evlerde, evin ikinci katındadır.  
Harem  bölümüne genellik ile selamlık bölümden üst kata çıkan merdiven ile ulaşılır. Büyük konaklarda, ayrıca harem  bölümüne çıkan taş yapılı merdiven de vardır. Sadece kadınların ve ailenin kendisinin kullandığı, salon bu salona açılan odalar, misafir kabul yerini içerir. Bu durum Kırım savaşı nedeni ile İzmire gelen Martha Nicole' ün de çok garibine gider  (1). Odalar genellik ile bir salona açılır. Salona açılan genellikle de yatak odaları olan bu odaların cadde ya da sokağa bakan pencerelerinin kepenkleri genellikle kapalıdır. Bundan amaç, yatak odalarının dışarıdan görülmesinin önüne geçilmesidir. Eğer kepenkler açılacak olur ise, camların arkasında olan kafes ve kafeslerin odaya bakan taraflarında bulunan perdeler de kepenk görevi görür. Büyük evlerde, bu odaların ana salona açılan salon bölümüne bakan pencereleri de vardır. Batılı gezginler bu durumu çok garip görmüşlerdir. Bu salonlar ya cumbaya açılır , ya da cumba yok ise yine kepenkleri kapalı olarak durur ya da kepenkler açılır, kafes ve perdeler de kepenk vazifesi görür.
Mutfak, genellikle, küçük ya da büyük bir bahçeye bakar. Yaşam alanı dışındadır. Yaşam alanlarına ya bahçeden geçerek ulaşılır ya da açılan bir kapı ile  birinci kata açılırlar.
Tuvaletler ( eski adı ile hela veya ayak yolu), yine bahçe içerisindedir. Büyük konaklarda, ebeveynlerin yatak odasına bitişik, tuvalet, abdest alınabilecek çeşme vardır.
Hamamlar, genellik ile evin yaşam alanı olan harem bölümüne bulunur. Büyük konaklarda, külhanlı hamamlar ve hamam odaları vardır.







Cumbalar, harem bölümünde odaların açıldığı salon ya da hol'ün sokağa ya da caddeye bakan tarafındadır. Cumbalar, evlerin sokağa uzanan yapılarıdır, farklı görevleri vardır. Harem bölümünün dış dünyaya açılan kapılarıdır. Ev halkı özellikle de bayanlar boş zamanlarında  hemen camlı olan yerlere bitişik divanlarda oturur, dışarıyı seyreder, nakış-dikiş işlerini yaparlar. Misafirlerini burada ağırlarlar. Eski dönemlerde, yabancı erkeklerin harem olarak adlandırılan ve genellikle de iki katlı evlerde üst katta olan bölüme girmeleri söz konusu değildir. Bu katta daha çok yatak odaları bulunur. Cumbalar ayni zamanda, gün ışığının salon ya da hole girmesi için de bir kapıdır. Bu ışık, evin arka tarafında olan odaların da aydınlanmasını sağlar.



Pencerelerde kullanılan kafes sistemi, evin bölümlerinin dışarıdan görülmesini engeller, evin içinde, kafes arkasında oturan kişilerin görülmesini de engeller.













Pencerelerin üst bölümleri sabittir. Alt bölümler içeriye çekildikten sonra 1. oluk içinde yukarı kaldırılabilir. Daha sonrada destek parçası ile, pencerenin aşağı kayması engellenir. Ayni işlem kafeslerde de yapılabilir. 



Zaman içinde, bu kullanım şeklinde değişiklikler oldu. Bazı binaların, eskiden selamlık olan bölümü genel kullanım haline döndü. Eski harem ve selamlık kullanımı ortadan kalktı. Eskiden selamlığın taş döşeli alanları, ağaç ile değiştirildi. sadece dış sokak kapısının olduğu yerde ayakkabı çıkarmak için küçük bir taş bölüm bırakıldı. Ağaç kaplanan kısım biraz daha yüksek bir seviye oluşturmuştur.Evlerin değişik formları daha sonra yazılacaktır. Keşke, sanat tarihçileri bu konuya eğilebilseler.






Gelelim , yaşam şekline. Başka semtlerde günlük yaşam farklı olabilir. Yazacaklarım benim yaşadığım bölge. Bu yaşam 1950 li yılların ilk yarısına kadar sürmüş, ben ancak kırıntılarını görebildim. O yıllarda artık buralardan kaçış (göç diyemiyorum) başlamış idi Söz ettiğim bölgeler, mütedeyyin olarak tanımlanan özelliklere sahiptirler. Dinlerine bağlı, eskilerin tabiri ile namazına niyazına bağlı ailelerdir. Tutucu değiller. Zamanına göre de ileri fikirliler ama yine de kurallar içinde yaşayan aileler.  Atalarından gördükleri örf ve geleneklerini sürdürmüşlerdir.
Akşam ezanı sonrası, yani hava karardıktan sonra, sokaklarında insanların olmadığı bir bölge. Akçam ezanı, sokakta oynayan biz çocukların eve dönme saatini gösterir idi.Öyle sokaklara sandalye atıp sohbetlerin yapılmadığı bölgeler buraları. Evlerden, yüksek seslerin duyulmadığı bir yaşam. Sünnet düğünlerinin, kına gecelerinin, nişanların sazlı sözlü olarak sokaklarda olmadığı bir bölge.
Yakın akrabalar dışında, kadınlı-erkekli ziyaretler yok. Bu durum gündüz ve gece olarak ta bu şekilde. Yatılı erkek misafir ancak çok yakın akrabalar için geçerli. 


Çok daha fazla detay da var. Genel hatlar bunlar.

1- Ismeer, or Smyrna, and Its British Hospital in 1855, by a Lady



Bir konağın, çizebildiğim ile krokisini  bu linkten okuyabilirsiniz:

https://okocana.blogspot.com/2018/07/seyh-bedri-efendinin-evi-2-basmane-izmir.html



Osman Koçanaoğulları

Ekim 20.,  2019


18 Ekim 2019 Cuma

Üç köşe (Three corners). 1880 yıllları - İZMİR

Üç köşe (Three corners). 1880 yıllları - İZMİR



Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 





Üç köşe ya da İngilizce tanımı ile Three Quarter.-IZMIR. 1800 yılları
İzmir tarihi ile ilgili olarak yabancı kaynaklar okuyorsanız ya da Türkçe kaynaklarda "üç köşe- Three quarter" ifadesini görmüş olabilirsiniz.
Burası, Türk-Ermeni ve Rum bölgesinin birleşme yeridir. Tam olarak günümüze uygulayamam ama, günümüz Basmane 9 Eylül meydanının kuzey batısında olmalı diye düşündüm.Yer tarifinde kullanılır. Ayrıca, Chandler adında bir gezgin burada bir jimnazyum kalıntısından da söz eder. Bu durumda, mantığım aşağıda ki olasılıklardan birini işaret ediyor.
1- Şehir, surların dışına taşmıştır.,
2- Yaşam şehir surları içindedir ama boş yer olmadığından jimnazyum şehir surları dışına yapılmıştır.,
3- Şehir surları bu bölgenin dışından geçmektedir.
Kaynak

JOURNEY
THROUGH
ALB A N I A,

OTHER PROVINCES
TURKEY IN EUROPE AND ASIA
TO
CONSTANTINOPLE,
DURING THE YEARS 1809 and 1810.
BY J. C. HOBHOUSE. \ . \. ,
IN ^^yoLU$JE?sV;/:''
PHILADELPHIA........pp;75


Orijinal yazı:
The original text: The Armenians live in a quarter of the town to the north-cast of the Franks, and between the Greeks and
Turks, called the Three Corners,* and have a large well
built church of their own, although many of them, being

nf the Roman Catholic persuasion, frequent the Frank
chapel.
* Near the Three Corners, was the ruin seen by Wheler, which Chandler supposed part of the ancient Gymnasium. Travels in Asia Minor, cap. xviii. p. 6« 2d edit.


Osman Koçanaoğulları



17 Ekim 2019 Perşembe

Cirit oyunları, İZMİR. 1809

Cirit oyunları, İZMİR. 1809



Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......


Frenk sokağının kuzeyinde deniz kenarında Müsellim'in yazlık konutu vardır. Konut ayni amaçlı Frenklerin konutlarının ortasındadır. Geniş bir arazidir. Konutların bahçelerinde çok sayıda meyve ağaçları  vardır.


1834 Copeland şehir planı



Güncel şehir planı üzerindeki yeri




Müsellim'in evinin kuzeyinde sazlık bir düz arazi vardır ve bir iç liman olarak tanımlanabilecek yeri çevreler. Burası doğuya doğru bir şekilde iç limandır. Bu liman içine doğru yaklaşık yarım mil kadar gidince, ağaçtan yapılmış bir iskele (piyer) vardır. Burası gemilerin yükleme boşaltma işleri için kullanılır. Gezgin buraya geldiğinde limanda , İngilizler tarafından soyulmamak için Fransız bayrağı taşıyan Hollanda gemileri ile dolu olduğunu görür. Başka ülkeler de bu limanı kullanmaktadır. 
Bütün bu alan denizden kazanılmış alandır. burada ve daha iç kesimlerde, buralarının denizden kazanıldığını gösteren deniz kabukluları toprak içinde görülür. 
Burası Türkler için önemli bir alandır. Frenkler ve Rumlar deniz kenarına giderken, Türkler burada, cirit oyunları yaparlar. Cirit oyunları pazar günleri yapılır, pazar günü Rum ve Frenkler genellik ile İmbat rüzgarı ile serinlemek için deniz kenarına giderler.
11 Mart günü müsellim ve şehrin en önemli ağası ile birlikte tam donanımlı atları ve bir kaç zenci esir (yayan ) buraya gelir. Alan çok kalabalıktır.
Cirit oyuncuları da, ellerinde genellik ile 2 adet cirit taşırlar. Cirit oyuncu sayısının 100 civarında olduğunu da yazar.
Zenci esirlerin görevi, ciritleri oyunculara yetiştirmektir.
En önemli oyuncu Memlük'lü bir esirdir. Müsellim de uzman bir cirit oyuncusudur.
Cirit oynayan iki kişiden daha söz edilir. Gezginin anlattığı kişiler, kendisinden önce yaşamış kişilerdir. Bu bilgiler, kendisine aktarılan bilgilerdir. Bunlar;
1- Küçük Hüseyin paşa:  Eski Kaptan-ı derya dır (deniz kuvvetleri komutanı). 1803 yılında vefat etmiştir. Cirit oynar iken kendisini yaralayan çalışanının başını vurdurmuştur 
2- Yusuf paşa.Büyük vezirdir. Erzurum müsellimi iken ( Erzurum'un en büyük mülki amiri, vali), bir cirit oyununda kendisinin sağ gözünü yaralayan birisini para ile ödüllendirmiştir.

Cirit yarışmasını anlatan gezgin,  atlar ile ilgili bilgiler de verir. Türklerde at sayısı zenginlik ve asaletin de bir göstergesidir. Atlara çok iyi bakarlar, derileri parlaktır ( kaşağılanmış atlar), besilidirler ve atlarına çok iyi davranırlar. Sağlık ve beslenmeleri ile ilgilenirler. 
Atlar, bahar geldiğinde, yetişmekte olan mısır tarlalarına bırakılırlar. Haralarda, atlar arpa ve saman ile beslenir, yulaf ile beslenmezler.   Bu yüzyıllardır böyledir.  Atların uzun yaşadığı bilinir.
Bu atların bazı özellikleri vardır. Batı dünyasında olan atlar gibi ayni tempoda hızlı koşmazlar, atik değildirler ama, yürüyüş ve dört nala gidişte çok iyidirler.  Dörtnala giderken, çok ani bir şekilde , sık olarak durdurulabilirler. (gem  yardımı ile). Üzengilerin iç kısımı , mahmuz gibi kullanılmak üzere kürek şeklindedir. 
Türkler, atların hastalıkları konusunda oldukça ileridir. Batılı ülkelerin tedavi edemediği at hastalıklarını tedavi edebilmektedirler. Buna örnek olarak, atlarda görülen ani körlüğün tedavisi verilebilir.


Bu konuyu, J. C. Hobhouse' ın arkadaşı olan ve geziye birlikte çıktıkları Lord Byron da işlemiştir. 

A Journey through  OTHER PROVINCES

TURKEY IN EUROPE AND ASIA   TO
CONSTANTINOPLE,
DURING THE YEARS 1809 and 1810.
BY J. C. HOBHOUSE. \ 

PHILADELPHIA:

TCB1ISHED BY M, CABEY AND SOW.
March 8, 1817".

sayfa 83-84


LORD BYRON Ultimate Collection: 300+ Poems, Verses, Dramas & Tales: Manfred, Cain, The Prophecy of Dante, The Prisoner of Chillon, Fugitive Pieces, Childe Harold's Pilgrimage, Don Juan, The Giaour

2019. e-Artnow.
Chapter 21. 



Osman Koçanaoğulları


12 Ekim 2019 Cumartesi

Hasan paşa - İZMİR olayları

Hasan paşa - İZMİR olayları


Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......


Olayın geçtiği döneme ait bazı bilgiler;
1- Katipzade Mehmet beyin öldürülmesi: 1819.
2- Mora (Yunanistan ) isyanı. 17 Mart 1821. 
3- Tripoliçe katliamı. Türkler ve Yahudiler öldürülür.  23 Eylül 1821 Yunanistan 

Hasan paşa ya da Kelami Hasan paşa, Mora isyanı sonrası İzmir'de olayların başlaması üzerine  26 Mayıs 1821 tarihinde İzmir muhafızı olarak göreve getirilmiştir (1). Sarı kışla kendisinin muhafızlığı döneminde başlamıştır (1827) (2)

Hasan paşa, çok sakin, sabırlı, olumlu biridir. Valilik yaptığı dönemlerde, İzmir de bulunan tüm etnik guruplar tarafından sayılan ve sevilen biri olmuştur.

Mora isyanı ve öncesinde Yunanistanda çok sayıda Türk katledilmiştir. Bu olayın yansıması İzmir başta olmak üzere tüm imparatorluk topraklarında Rumlara karşı nefreti artmış olmasıdır. Bu durum İleri boyutlara var ve İzmirli Rumların bir bölümü  İzmir'den kaçmak üzere İzmir limanında bekleyen Lyon ve Eko adlı fransız savaş gemilerine sığınırlar. Devreye İzmir Fransız konsolosu girer, İzmir mütesellimi ile görüşülür ve Rumlar tekrar sahile çıkarlar, ancak evlerine gitmezler, kiliselere, konsolosluklara, kilise ve konsolosluk bahçelerine sığınırlar. Bu karışıklıklar Hasan paşanın İzmire gelmesine kadar sürer, sonra yatışır (3). Ancak İzmir de  tam bir sükunet yoktur. Yeniçeriler, İzmire dışarıdan gelenler, Rumlara karşı ölümle sonlanacak olan girişimlerde bulundukları gibi esnafa, tüccara hatta uerel halka da zarar vermeye başlarlar. urlar. Hasan paşa işte burada devreye girer. 
Şimdi Gezgin MacFarlane e kulak verelim (4). MacFarlene İzmire Ağustos 1827 yılında gelir. Geldiğinde Hasan paşa hala İzmir muhafızıdır. Kitabında anlattıklarını ya Hasan paşanın kendinden duymuş olmalı ya da Hasan paşanın emrinde olanlardan duymuş olmalı. Çünkü anlatılanlar çok kapsamlıdır. . 
Olaylar aylarca sürer. Hasan paşa olayları yatıştırmaya çalışır. 
Olaylar kısa bir ara verir. Hasan paşa, farklı yaş ve farklı kademelerde ki Türkleri bir araya toplar. Bu toplantının amacı,  şehirde huzuru sağlamaktır. Bu topluluğu paşanın sarayına (vilayet konağı- Katipzade konağı )  yakın olan Türk gümrük binasına  bitişik olan büyük bir odada toplanır.  IX yüzyıl başlarında İzmir Meyve-i Ter ve Efrenç gümrükleri adıyla anılan iki tane gümrük görev yapmaktaydı.(5). Burası ağaçtan yapılmış baraka tipi bir yapıdır. Dışarıda halk toplanmıştır. Bu sırada, İzmir limanından çıkış yapan ve Sancak kaleye (Güzelbahçe)  doğru giden ve Rus bayrağı taşıyan bir ticaret gemisi görülür. Aslında gemi Yunanistan a aittir ve İzmir den kaçan çok sayıda Rum taşımaktadır. Dışarıda toplanan kalabalıkta, bağrışmalar başlar, Hasan paşa Rum dostu olarak suçlanır ve vatan haini ilan edilir. Topluluk giderek kalabalıklaşır. Bu çılgın topluluk ikna edilemez. Paşa sarayından kendi adamlarını gönderip kalabalığı dağıtmak ister ama başarılı olamaz.  Adamları geri gelirler. Sarayı da tehdit altındadır. Sarayın kapıları ve pencereleri kapatılır. 
Gümrük binası etrafında toplanan kalabalık, gümrük binasına girer ve içeride olanların hepsini öldürür.
Kalabalık hızını alamaz. Saraya doğru yürüyüşe geçer.  Vilayetin zemin katı taş yapılıdır. Vilayetin korumaları çok azdır. Pencerelerde mevzilenirler. Paşanın sadık adamları, şehir içinden arkadaşlarını , yardım için toplamaya başlar ve sarayın arka tarafındaki pencerelerden vilayete girerler. 
Gece olur. Dışarıda toplanan kalabalık sarayın çitlerini yıkar ve bahçeden içeri girerler. Hasan paşa, kapıların açılmasını ister. Kapı açılır. Kalabalığın karşısında Hasan paşa, her iki tarafında sarayın korumaları ve ortada iki tane top vardır ve ateşlenmeye hazırdır. 
Bu durumu gören kalabalıkta panik başlar ve 15 dakika içinde  ortada kimse kalmaz. Hasan paşanın artık yılmaz kişiliği isyancıların hafızalarına da işlenir.
Ancak olaylar bir müddet daha devam eder. İsyancılar kimsenin sözünü dinlemez. 
Çevrede bulunan bazı ayanlar (Manisa ve çevresi-Karaosmanoğlu olmalı), adamları ile birlikte paşaya yardıma gelirler.  Zaman içinde, bu ayak takımı içine karışan normal ahali bu ayak takımı topluluğundan ayrılır. Bu ayrılanların bir kısmı, aslında sakin ve saldırgan olmayanlardır. Daha tehlikeli olan  ve kırsal kesimden de gelenler ayrılmaya başlar.
Hasan paşa daha sonra, genellikle hamallık ve kasaplık yapan kan dökücü ayak takımının ele başlarını yakalar ve idam eder. Bunlar uzun zamandır İzmir de oturan daha çok Girit kökenli (Candiote) Türkleridir. Öldürülmeyenler gemilere bindirilir  ve Girit' e (Kandiye ?) geri gönderilir. Temmıuz 1822 de huzur geri gelir.
Hasan paşa, Yeniçeri ocağı dağıtıldıktan sonra, İzmir de kurulan batılı özelliklere sahip yeni ordunun kuruluşunu da yapar. 


Hasan Paşa 1830 tarihinde vefat eder. Mezarı  GAZİ SÜLEYMAN PAŞA TÜRBESİ – BOLAYIR – GELİBOLU - bulunmaktadır. Fotoğraf burada bulunan Hasan Paşanın mezarını göstermektedir. (Erol şaşmaz arşivi)








Sarı kışla yapımı 1827-1829
Yeniçeri ocağının kaldırılması Haziran 1826


Bunların dışında, İzmir asayişini Hacı bey ile sağlamıştır (https://okocana.blogspot.com/2018/12/hac-bey-hadji-bey-izmir.html )

KAYNAKLAR

1- Necmi Ülker. Yeniçeri Ocağının İlgası Öncesi İzmir’deki Asayişin Bozukluğuna Dair Belge. Tarih inceleme dergisi. Cilt 6. Sayı 1. Sayfa 25-42. 1991

https://dergipark.org.tr/tr/pub/egetid/issue/5033/68528

2- Yaşar Ürürk. Sarıkışla’nın öyküsü
http://kentyasam.com/2020/06/14/sarikislanin-oykusu/

3- Fevzi Kurtoğlu. Deniz Harp okulu tarih öğretmeni. Yunan istiklal harbi ve Navarin savaşı.  Cilt 1. Sayfa 12. 1944

4- Constaniople 1828 . Charles Mac Farlane. Second Edition 1829.


Osman Koçanaoğulları

10 Ekim 2019