26 Ağustos 2018 Pazar

Sabahçı kahvehaneleri-Basmane


Sabahçı kahvehaneleri-Basmane

 © Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız


İzmirde, daha başkaları da vardır ama benim bildiğim iki adet sabahçı kahvehanesi var. Bunları bire bir izlemiş biriyim. 
Sabahçı kahvesi (kahvehanesi) nedir ?.  Deve kervanlarını olduğu yıllarda, İzmir de konaklamayıp, gece vakti yola devam eden  kervan sahiplerinin ya da çalışanlarının bir kaç saatliğine dinlenmek için geldiği, çay-kahve içtikleri ve kısa süreli dinlendikleri bir yerdir. O yıllarda, konaklama daha çok kervanların geceleme yaptıkları hanlarda olurdu.  Bir başka neden, tren yolu ile Basmane' ye gelen ve İzmir' de gece konaklamayıp bir başka yöne yol alacak yolculardır.
Kervan olayları tarih sayfalarına gömüldükten sonra bu kahvehaneler yine kısa süreli dinlenme bazen de orada uykuya dalınan yerler haline geldi. Neden, çoğu zaman bir otele verecek yeterli paralarının olmamasıdır. 
Tren ya da otobüsten inip ertesi günü veya ayni gün daha ileri saatlerde ya da sabah çok erken saatte yola çıkacak olanlar buralarda geçici olarak kalırlardı. Bu kahvehaneler, geçici de olsa, bu kişilerden daha az para alırlardı. Bu kişiler bir tahta sandalyede oturur ve bacaklarını bir başka sandalye üzerine koyarak uyuya kalırlardı.. Defalarca görmüşümdür.
Bu kahvehaneler 1970 li yılların ilk döneminde bile çalışıyorlardı. Daha sonrasını, oralardan ayrıldığımız için bilmiyorum. 
Aşağıda, bu kahvehanelerin, yerleşim yerleri, gösterilmiştir.

İlk söz edeceğim, yukarıda (1) olarak işaretlenen yerde bulunan sabahçı kahvehanesidir. Yahya aganın ( ya Yahya efendinin ) sabahçı kahvehanesi olarak iye bilinirdi. Basmane garında görevli memurların sıklıkla geldiği bir yer olması nedeni ile de " Trenciler kahvehanesi olarak ta bilinirdi.
İkinci sabahçı kahvehane, Fettah camisi arkasına düşen ve Anafartalar caddesi üzerinde bulunan kömürcü hanında olan sabahçı kahvehanedir. Burasının bazı özellikleri vardı. Kahvehanenin içinde, tam ortada fıskiyeli bir havuz vardı. Mal sahibinin yerine burayı açık tutan ve  o bölgenin çok iyi bildiği " Memduh " ya da "Memduh ağa" dır. Ağa ifadesi, kendisinin İdadi mezunu olması nedeni ile kendisine verilmiş bir takma addır. Eğitimi ile ilgili başka hiç bir iş yapmamıştır.


Osman Koçanaoğulları

23 Ağustos 2018 Perşembe

Cafe Eden, Jardin d'Eden - İZMİR

Kafe Eden, Jardin d' Eden - İZMİR

 © Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız



Burası, bir zamanlar, günümüz Alsancak' ında o dönemin Punta' sında , kuzeye bakan uç kısmında bulunan bir bina olan Cafe d'Eden ve yapının bulunduğu alan olan Jardin d'Eden. Bina 1922 yangınından etkilenmemiş. Bu bina 1888 baharında cafe ve kumar oynamak üzere bir casino olarak inşa edilmiş (1)



Eden bahçesi semavi dinlerde ve Asur-Sümer mitiolojisinde yeri olan bir yer. Tam olarak tanımlaması Cennet.  Bizim bildiğimiz anlamda Cennet. İzmirde bulunan bu alan da her halde çok ağaçlı bir yerdi, bu neden ile Eden bahçesi adı verildi. 
1913 İzmir Şehir planında , 193 olarak görülen yer Jardin d' Eden' in inşa edildiği  arsadır. Burasının denize bakan tarafında da Eden banyosu, arsanın kuzey tarafında tramvay deposu vardır. (George poulimenos). 



Aşağıda, bu alanın günümüz planıdır. Planda Tavacı Recep olarak işaretlenen yer'in bir üstünde, günümüzde apartman olan yer , Cafe Eden'ın bulunduğu yerdir.




Günümüz krokisi







Aşağıda bulunan fotoğraf sırtımız Konak yönüne, yüzümüz Yamanlar dağlarına bakan durumda alınmıştır. Önde görülen bina Eden bahçesi-Cennet (Jardin d' Eden) olarak tanımlanan araziye yapılan  Cafe Edendir.  Buraya, İzmir' li olmayan, genellikle de İzmir'e gelen yabancıların ve özellikle de İzmir' e gelen yabancı gemi personelinin girmesi için geçici giriş kartı verildiğini yine kumar oynamak için para yerine geçen jeton verildiğini biliyoruz. Amaç, kumarhanede bu yabancıların para bırakılmasını sağlamak. Ayıca, burasının, Levanten ailelerin kızlarının bir yerde görücüye çıkarıldığını da biliyoruz ( Yavuz Çorapçıoğlu' nun face grup katkıları). 

Yıllar içerisinde , Cafe d'Eden işleticileri değişmiş ve bu değişimler nedeni ile binanın yapısında da değişiklikler olmuştur. 

Binanın 1922 yangınından kurtulduğunu biliyoruz.




Renklendirilmiş hali (Fotoğraf Bay Kemal Begtaş tarafından renklendirilmiştir. Emeğine teşekkürler)





Aşağıda bulunan fotoğrafta,bize göre en solda görünen 1922 sonrasına aittir. Bay Poulimenos kaynaklıdır.









Bu yıllarda  ne amaç ile kullanıldığını bilmiyorum. Eski binadan geriye sadece . 1.ci kat'ın bazı bölümleri kalmış. 




Aşağıda bulunan fotoğraf, Cafe Corso'  nun 1900 başlarında ki görünümüdür. Kaynak, yukarıda LINK' i verilen  levantine Heritage kaynağıdır.




Cafe Lunaparc ve Cafe Corso yerleşim yerleri zaman zaman karışıklığa neden olmaktadır. Aşağıda ki fotoğraf bu duruma açıklık getirmektedir. Bir üstte olan fotoğraf ta olan yerleşim işaretlemelerinin doğruluğu için kullanılmış bir fotoğraftır. Arka planda Cafe Lunaparc yazısı okunmaktadır. Etrafı açık olarak görülen ve içinde oturan insanların oturduğu yerde masalar var, muhtemelen burası da bir başka kafe. 





1- George Poulimenos. The Smyrna Quay. 2018


Osman Koçanaoğulları



12 Ağustos 2018 Pazar

Murat Hüdavendigar türbesi - Kosova

Murat Hüdavendigar türbesi - Kosova


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız



Burası, Kosva meydan savaşında şehit olan Osmanlı padişahı, 1. Muratın defnedildiği yer. Burası Cemşid-i- hüdavendigar olarak biliniyor. Mihmandarımız yerini tam olarak bilmiyordu.Ararken de hep Osmanlı Sultanı'nın mezarı olarak aradığı için bulamadık. Sonra, bir Kosovalı kişiye sorduk. Kendisi  oranın adının Cemşid-i- hüdavendigar olduğunu söyledi ve yolu tarif etti. Kolayca bulduk.
Anlatacaklarım tarihi bilgiler değil. Bu tür kaynaklara ulaşmak çok olay. Ben, oğlum ve benim anılarımı anlatacağım.
Çok bakımlı ve temiz.( Resim 1 ve 2 ),  Türkiye Cumhuriyetinin katkıları ile bu durumda. Etrafta bizden başka hiç kimse yoktu. Orta yaşın üzerinde bir bayan  bakıcısı (türbedar) var, bizim ile ilk o ilgilendi. Kendisi Orta Asya kökenli, nesillerdir buranın bakımını üstlenen bir ailenin ferdi. Biraz aksanlı ama gayet güzl Türkçe konuşuyor. Tanıştık. Bize türbeyi açtı, fotoğraf çekebileceğimizi söyledi (Resim 4 )  Bazı bilgiler verdi. Biraz aksanlı ama gayet temiz bir Türkçesi var. Bize, bahçedeki mezarların (Resim 3) kimlere ait olduğunu ( kendi sülalesi imiş ), Sultan V. Mehmet tarafından yapılan mermer çeşmeyi, ve asırlık ağacını gösterdi ve bilgiler verdi (Resim 5 ). Asırlık ağacın gövdesinde bir bölüm içten çürümüş, bu bölge katkı maddeleri ile korumaya alınmış. Ayrıca bir destek ile sağlamlaştırılmış. Daha fazla bilgisinin olmadığını, müze rehberinin o anda orada olmadığını söyledi. Hem o hem biz üzüldük. Ayrılmaya karar verdik ki, Türkiye'den otobüs ile bir turist kafilesi, beraberlerinde Kosovalı  üniversite öğrencisi olan bir Türk rehber geldi. Mutlu olduk. Kafile ile beraber müze bölümüne girdik. Gelen gurubun bir kısmı buraya gelmedi. Çok yazık. Şimdi, orada öğrendiklerimizi yazacağım.
Önce bize, Sultan 1. Murat'ın savaş öncesi duasını gösterdi. Türkçe ile yazılı idi. Orjinalinin nerede olduğunun bilinmediğini iletti. Bu yeni Türkçe ile yazılı dua, asırlardır, önceleri eski Türkçe sonraları da yeni Türkçe ile yazılmış şekilde yineleniyormuş.
Duvarda, Sultan V. Mehmet'in Ziyareti sırasında çekilmiş fotoğraflar gösterip, bu resimdeki kişilere çok dikkatli balın ve aklınızda tutmaya çalışın dedi. Toplam olarak galiba 3 resim idi. Resimlerin ortak noktası, sultanın önünde el pençe, divan duran o bölge halklarının liderleri idi. Sultana saygı ve teşekkürlerini sunuyorlardı. Daha sonra bir başka fotoğraf bölümüne geçtik. Resimlere bakmamızı istedi. Sultana geldiğinde bağlılıklarını gösterenlerin aslında nasıl hain olduklarını, devlete isyan bayrağı açtıklarını gösteren resimlerdi. Bir kısmı idam sehpasında idi. Bu genç " Biz hala, kimin dost, kimin düşman olduğunu hala anlayamıyoruz " diye devam etti. Bize göre çok doğru bir saptama idi. Bu açıklamalar bittiğinde, genç adama yaklaşıp " delikanlı sana göre neden böyle olmuş" diye soru sordum. Cevap çok net ve bir o kadar da en azından bana ve oğluma göre doğru idi " Ya devlet başa, Ya kuzgun leşe ". Bu gezinin bizde bıraktığı en önemli iz bu idi.
Dışarı çıktık. Arabamıza doğru ilerledik. Arabanın etrafında bir sürü küçük çocuk vardı. Türkçe olarak, bizden para istediler. Biz, içeride anlatılanların ve gördüklerimizin etkisi ile üzüldük. Çocuklara " siz nasıl Türksünüz, dilenmeye utanmıyor musunuz " dedim. Çocuklardan bir tanesi, "biz Türk değiliz, Arnavut' uz " dedi. İnanmayıp, Türk olmasanız bu güzel Türkçe konuşmayı nasıl öğrenebilirsiniz ki dedim. Cevap olarak, hep bir ağızdan, Türkçeyi, Türk  televizyon dizilerini izleyerek öğrendiklerini söylediler. İnanın hayretler içinde kaldık. Gezinin bu bölümünün ikinci öğretisi, farklı kültür istilasının çocuklarda ne kadar etkili olduğu idi.















Öneri, katkı ve eleştirileriniz için
Osman Koçanaoğulları - İZMİR


4 Ağustos 2018 Cumartesi

Dönertaş sebili - Tilkilik - İzmir

Dönertaş sebili - Tilkilik - İzmir



© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Burası Basmane-tilkilik te Osman zade yokuşunun başında yer alır. Hatuniye camisinin bulunduğu meydandadır.

1814 yılında Osmanzade Seyit İbrahim efendi tarafından yaptırılmıştır. Aşağıdaki fotoğrafta iki pencere arasında görülen mermer sütün, ekseni etrafında dönmektedir. " Dönertaş " isminin kaynağı bu dönen taştır.Mermer işlemeleri göz alıcıdır.

Fotoğraf  1


Fotoğraf 2





İlk çocukluk yıllarımda ikram edilen su, meşhur Vezir Osman ağa suyu idi. Soğutulmasına gerek yoktu, zaten çok soğuk idi. Hani eskilerin tabiri ile " 32 dişe keman çaldıran " cinsten idi. Vezir Osman ağa suyu iptal olunca, ikram edilen su buz ile soğutulur idi. Bendeniz, bir gün merak edip te içini görmek istediğimden, içerideki kişi tarafından bir günlüğüne yamak tayin edidim. Para-pul yok ha, bu iş bir gönül işidir. Görevli de bu işi hayır-hasenat için bila-ücret yapardı. 
En önemli ritüel, su içilen bardakların yıkanması idi. Bu işi, o gün ben yaptım. Resimde ki gibi bir tas vardır.
Tasın ortasında da bir fıskiye bulunur. Tasın etrafında bulunan delikler, yıkana işlemi sonucu kullanılan suyun tahliyesi içindir.  Tas, aşağıda görülen mermer tezgah üzerinde bulunan çukur içinde bulunur. Tasın fıskiyesine gelen temiz su borusu da bu çukur içindedir. 

Gelelim yıkama faslına. Önce oturduğunuz zaman tüm gövdenizi be bacaklarınızı örtecek şekilde muşambadan yapılmış ve bir boyu askısı ile boynunuza geçirilen ve belden bağlanan önlüğü giyersiniz. Bardağı ters olarak ortadaki fiskiyenın olduğu yere geçirirsiniz. Tası, bardak ile aşağı doğru ittiğinizde, fıskiyeden su fışkırır, bardak böyle yıkanırdı. Yıkama suyu da, deliklerden yıkama suyu da deliklerden boşalır ve mermer tezgah altında ki boru ile kanalizasyona giderdi. ve Bardağı yukarı aldığınızda da su kesilirdi. Böylelikle yıkama sonlanırdı. Aklınıza sabun ile yıkanmaz mı idi sorusu gelebilir. Hayır efendim, sabuna deterjana gerek olmazdı. Hiç kimsenin ağzında-dudaklarında yağ kalıntısı olmazdı, O dönemlerde, sokakta kimse bir şeyler yemez-içmez idi. Buna çocuklarda dahildi. O dönemler, bizim göreneğimiz bu idi. Şimdilerde pek olmayan bir durum. Sokakta bir şey yemek ve içmek hem ayıp hem de günah idi. Sizlere garip gelecek ama, ben hala bu etki altındayım,
Yıkama işleminden sonra, musluktan soğuk su doldurulur ve geçenlere verilir idi. 

Fotoğraf 1 ve 2    
Kaynaklıdır

Osman Koçanaoğulları
İzmir

Basmane gar ve meydanda olan değişiklikler


Basmane gar ve meydanda olan değişiklikler

© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız




Fotoğraf 1, İzmir' e işgal kuvvetler donanması ile birlikte gelen Amerika birleşik devletler donanmasına ait  USS Arizona  adlı zırhlı geminin bir personeli tarafından 1919 tarihinde çekilmiş. Yangın öncesi döneme ait. Görülen molozlar muhtemelen bu meydanın genişletilmesi sonrasına ait.  Sağ tarafta (a) olarak gösterilen bina Uşakizade köşkünün bir bölümüdür. Burası daha sonra Küçük Sadık bey oteline dönüştürülecektir.
http://azmemory.azlibrary.gov/digital/collection/histphotos/search/searchterm/smyrna%20turkey
Arizona state library archieve. Arizona adlı zırhlı. İzmirden ayrılmadan önce çekilmiş bir fotoğraftır.

Fotoğraf 2 daha sonra ki döneme ve 1922 yangını sonrasına aittir. 


Fotoğraf 1 de görülen bina (a), ( yani daha sonra Küçük sadık bey oteline dönüşen bina)  bu fotoğrafta artık yoktur. Fotoğraf 2  de görülen  bina  (b)  günümüz Sadık bey otelidir. Bu otel binası, Küçük sadık bey otelinin de olduğu dönemde Büyük Sadık bey oteli olarak bilinmekte idi.  Küçük ve Büyük sadık bey otelleri 1926 tarihli şehir rehberinde kayıtlıdır. 1933 tarihli İzmir planında da bu iki otelin olduğu arsalar bina olarak işaretlendirilmiştir. 


Her halükarda her iki otel 1932 yılında mevcuttu. Aile büyüğüm (1933 doğumludur)  her iki oteli hatırlamıyor. Hatırladığı sadece Sadık bey oteli, günümüzde metruk  Yeni Sadık bey oteli binası. Yıl olarak ta 1940 yılların başları olarak söylemek mümkün. Bu nedenle, Küçük Sadık bey otelinin bu yıllarda yıkılmış olması gerekir. Fotoğraf 2 bu tarihten sonrasına ait olmalı her halde.
Her iki otel açık olduğu yıllarda telefon numarasına sahip. Numara , 5 haneli. 5 haneli telefon numaraları 1950 yılına kadar kullanılmış.(otellerin açık  olduğu döneme ait reklam amacı ile basılmış posta kartının fotoğrafı gördüm. Bu bilgileri oradan aktarıyorum. Posta kartını yayınlayamıyorum. Bir kişinin özel koleksiyonunda.




Bu iki otelin , açılış tarihini net olarak bilmiyoruz. Bu konu ile ilgili bilgilere      http://okocana.blogspot.com/2018/04/basmane-oteller-sokag-gelisimi.html     ulaşabilirsiniz.



Osman Koçanaoğulları

3 Ağustos 2018 Cuma

İzmirin antik su şebekesi

İzmirin antik su şebekesi

© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Basmane de Aya Vukla (Agios Vukolos) kilisesine gittim. Çocukluğumda kilise yıkık dökük bir bina idi. 
Aşağıda bulunan fotoğrafta görülen taş yapılar, günümüzde kilisenin arka tarafında olan bahçede görülebilir. Görülen  taş yapılar, manşon olarak adlandırılırmış. Görevi, su iletiminde kullanılan kiremit yapısında yapısında olan ve su taşıyan künklerin dağıtım noktalarında bağlantıyı sağlayan bağlantı yapıları imiş.
Dikkat edilir ise, yüz yıllar içerisinde kanal içinde oluşan katmanlı kireç tabakaları görülmekte. Demek ki o dönemde de şehire dağıtılan su kireçli imiş.
Ben, kanalları oluşturan üstü kapalı künkleri gördüm. Bir bölümü kırıktı ama sağlam olanları da vardı. Çocukluğumda da gördüm, 70 li yıllarda da gördüm. İçinden hala su akıyordu. Parçalanmış künklerden akan sular, toprağa karışıyordu.  Künkler yol seviyesinin yaklaşık  metre kadar altında idi.









Osman Koçanaoğulları




2 Ağustos 2018 Perşembe

Sinema makinesi yapımından Ameliyat mikroskobuna

Sinema makinesi yapımından Ameliyat mikroskobuna


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


İlk okulu bitirdiğim sene idi. Galiba 1961 idi. Yazları Akhisar' a akrabalarımıza giderdik.
Orada o sene yaklaşık 25 yaşlarında olan birini tanıdım. Bir tanıdığımızın yakını idi, bakkal dükkanı vardı. Büyüteç yardımı ile yaptığı bir düzenek ile, karanlık bir yere ayna ile yansıttığı güneş ışığın ile, film şeritlerinden kesilmiş tek adet film parçası ile gösteri yapardı. Bütün çocuklar merakla izlerdik.
Orta okula başladım, ama aklım o düzenekte kaldı. O dönemde bu tür bilgilere ulaşabilecek pek kaynak yoktu. Orta okula başlayınca İngilizce düzeyimi de ilerletmek amacı ile Amerikan kütüphanesine  üye de olmuştum, oradan kitap alır ve okurdum. Bir gün, kütüphanede görevliye, merakım ile ilgili kitap olup olmadığını sordum. Buldu, getirdi ama İngilizcemin yeterli olamayacağını da söyledi. Kitabı okumak üzere aldım. Kitabın adı bilim " science "idi. Biraz ingilizce biliyordum. İlk okulda 3 sene okumuştum. Sözlük yardımı ile de okuyordum. Sinem makinesini, optik düzeneğini öğrendim. Akhisar da ki o adam bunu biliyordu ki bu tür bir düzenek kurmuştu.  Elimde büyüteç yok idi, önce evde bulunan bir gözlük camı ile düzenek kurmaya çalıştım, başardım. Sonra laboratuvar malzemesi satan bir yerden büyüteç alıp, basit bir dia gösteren sistem yapmıştım. Evimizin, bahçesine girmeden önce ki bölümde, güneşin uygun konumda olduğu dönemde bende ayna yolu ile güneş ışığını yansıtarak gösteri yapar  hale geldim. Film parçalarını da sinemaların makine dairelerinden rica minnet alıyordum. Sinemalarda, film koptuktan sonra, kopan parçaların yapıştırılması sırasında kestikleri parçaları toplardım.
Merak giderek arttı. El yardımı ile metrelerce olan film şeritlerini çekerek film oynatabilir miyim diyerek yaklaşık  sene uğraştım, başardım. Filmin geçeceği kanalı yaptım. Ağaçtan yaptım, Filmleri nereden buldun diyebilirsiniz. O yıllarda yaşadığım semt te bir manav dükkanında, siyah beyaz, ıskartaya çıkarılmış film kasetleri satılırdı. Nereden bulduklarını bilmiyorum. Metre ile satılırdı. Oradan alırdım. Tüm bu uğraşılarım için optik fiziği öğrendim, hem de üst düzeyde öğrendim. Aynaları öğrendim.
Bu merakım, lise yıllarıma kadar sürdü. n Derslerin ağırlığı nedeni ile bu merak bitti. Ancak , bir başka merak başladı, KİMYA. Evde labaratuar kurmuştum. Bunu daha sonra yazarım.

Yıllar geçti. Fakülte bitti, uzmanlık eğitimim bitti. Bir hastaneye tayinim çıktı. Ancak ameliyat mikroskobumuz yok idi. Hastanede bir tane vardı ama, bir başka klinikte idi ve kullanmak üzere alamıyorduk.

Oturdum, düşündüm ve basit bir ameliyat mikroskobu yapabilir miyim diye düşündüm. Yapabilirim diye düşündüm. Optik bilgim vardı. İnanmayacaksınız ama , bir dürbünü bozarak, oküler kısmını iptal ettim, dürbünün objektif bölümünü okuler durumuna geçirdim. 10 büyütmeli bir mikroskop yaptım, hem de ameliyat masasına monte edilebilir ve fleksibıl bağlantılı bir mikroskop yaptım. Sinir kesilerinde ve yüzeysel cerrahilerde kullandım. Klinik arkadaşlarım bilirler.
Mikroskop, son 5-6  sene öncesine kadar duruyordu, aradım bulamadım. Her halde atmışımdır. Büyük bir gaflet.


Daha sonra bu sayfaya, evde gösteri yaptığım bölümü, ilk düzeneği ve mikroskobun çizimlerini eklerim.

Osman Koçanaoğulları