31 Ocak 2022 Pazartesi

İzmir işgalinin sonlanması

 İzmir işgalinin sonlanması


 © Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız

Dosya, İtilaf devlertlerine ait savaş gemilerinin İzmir limanından çekilmeleri ile ilgilidir. Bu konu ile yazılan yazılarda (bir çok gazetede de yayınlanmıştır) nirengi noktası Salih Bozok'un anıları olmuştur. Salih Bozok Atatürk ile, İngiliz konsolosunun karşılaştığı 12 Eylül 1922 gününü ayrıntılı olarak yazmıştır.

11 Mayıs günü Amerika birleşik devletler donanmasına  savaş gemileri İzmire varır. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemileri 14 Mayıs 1919 günü İzmir'i işgal ederler. Yunan kara kuvvetlerinin İzmir'i işgali 15 Mayıs 1919 tarihinde gerçekleşir. 

Yunan ordusu, 30 Ağustos sonrası, İzmir'e doğru kaçmaktadır. Artık her hangi bir yerde tutunmaları, yeni bir cephe hattı oluşturmaları mümkün değildir. Bu nedenle de acil olarak ateşkes istemektedir. 4 Eylül gününden başlayarak acil ateşkes için İtilaf devletleri nezdinde girişimlerde bulunurlar. Daha önceleri 22 Mart 1922 yılında ateşkes talebinde de bulunulmuş ancak Ankara hükumeti kabul etmemiştir. Nedeni, ateşkes şartlarının bizlere hiç uygun olmaması ve Yunanistan ile İtilaf devletlerinin zaman kazanma niyetleridir. 

Okuyacağınız yazı, 4 Eylül 1922 tarihinden başlayıp, İtilaf devlet donanmaları  savaş gemilerinin İzmir limanını terk ettiği 27 Şubat 1923 tarihleri arasında İzmirde olan olayların İngiliz belgelerine olan yansımalarının bir bölümüdür. Söz edilen belgeler İtilaf devletleri arasında olan telgraf gönderileridir.

İzmir'in düşman işgalinden kurtulduğu gün olan 9 Eylül günü, İzmir körfezinde hala müttefik devletler donanmalarına bağlı savaş gemileri Mondros mütareke şartları nedeni ile bulunuyordu. Kurtuluş savaşı bitmişti ama, Mondros  mütarekesi hala geçerli idi. 

Kurtuluş savaşının zaferle sonlanmasından önce İtilaf devletleri 4 kez ateşkes antlaşması önermiş, Şartlarının uygun olmaması nedeni ile kabul edilmemiştir. Son teklif 22  Mart 1922 tarihinde gelmiştir.kabul edilmemiştir. Kurtuluş savaşı sona ererken, 4 Eylül tarihinden itibaren  Yunanistan hükumeti, Müttefik devletler kanalı ile acil ateşkes istemiştir (4 Eylül 1922 tarihli telgraf). Acil ateşkes istemelerini, daha fazla kan dökülmesin Hristiyanlara ve müttefik ülke vatandaşlarına zarar gelmemesi isteklerine bağlamışlardı.

Tarih 10 Eylül 1922. İzmir. İzmir'in kurtuluşunun ertesi günü.  Salih bozok bu gün olan bir olayı anılarında anlatmaktadır. Şimdi o gün yaşananlara, Salih Bozok'un yazdıklarına bakalım.

Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir'de geçireceği ilk gecesinin tarif edilemez sevincini yaşıyordu. İzmir'deki yeni evinde Mustafa Kemal ilk gecesini çalışarak geçirdi. Kendisi için zengin bir sofra hazırlandığı halde hiçbir yemeğe dokunmadan ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyanmıştık. Hafif bir kahvaltıdan sonra İzmir Vilayet Konağı'na gittik ve doğruca valinin odasına girdik. Vali İngiliz konsolosu ile konuşuyordu. Biz gelince vali ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal'i tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu. Paşa valiye sordu, "Konu nedir?" Vali anlattı, "Sayın konsolos, İngiliz tebaasından olan vatandaşlar ile Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların emniyet altında bulunduklarını belirtir bir belge istiyor. Ben kendilerine herkesin eşit biçimde emniyet altında olduklarını bildirdim." Mustafa Kemal konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu. Öyle olduğu halde öfkesini belirtmek için sordu, "E, peki daha ne istiyormuş?" Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi, "Tebaamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum." Konsolos garip bir biçimde diklenmişti. Paşa’nın sesi havada kırbaç gibi şakladı.

- Yunanlar zamanında kendi tebaanızı daha mı emniyette görüyordunuz?

Konsolos, arkasında İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile "Evet, Yunanlar burada iken tebaamızı emniyette görüyorduk." dedi.

- Öyleyse buyrun tebaanızla birlikte Yunanistan'a gidin efendim!

Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi, "Yani majestelerimin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?" Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu.

- Siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz? Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya, barış yapmaya hakkım var. Siz kimsiniz? Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim, yoksa buyrun efendim! diyerek eliyle kapıyı gösterdi.

Kasım kasım kasılan konsolos, Mustafa Kemal Paşa’nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden çıktı gitti. Mustafa Kemal arkasından bir süre baktıktan sonra valiye döndü.

- Yüz vermeyin Vali Bey! Bunlar karşılarında hala Babıâli hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde korkacak, bir blöfü önünde yelkenleri suya indirecek devletçik sanıyorlar bizi. Küstahlığın derecesine bakın ki bana "Savaş mı açıyorsunuz?" diye soruyor. Barut kokan bir odada sorduğuna bak! Savaş halinde değil miyiz sanki!

Kol ve omuzlarındaki işaretlerden amiral olduğu anlaşılan İngiliz donanma komutanı Konak Hükümet Konağı’nın kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa’nın odasına doğruldu. Nazik fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca, "Başkomutan Mustafa Kemal ile görüşmek istiyorum." dedi. Birlikte odaya girdiler ve kapı kapandı.

Amiral önce "Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız. Sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale'deki başarınızı rastlantıya borçlu olmadığınız kanıtlanmış oldu. Büyük bir askeri tanıdığım için memnunum." demiş. Mustafa Kemal çok hoşlanmış bu sözlerden. Amiral bir sure sonra konuya girmiş.

- Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebaamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Emniyetteler mi?

- Hiç kuskunuz olmasın amiral. Türkiye'deki bütün insanlar gibi tebaanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM hükümetinin eşit koruması altındadır. Suç işlemeyenler kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler.

- Suç işleyenler?

- Suç işleyenler dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar. Suçlu iseler cezalarını elbette çekeceklerdir.

- Fakat Paşa Hazretleri! Fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları şımarıklık yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüz yüzedir. Ermeniler için de başka açıdan aynı şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bölümü göçe zorlandı ve önemli bir bölümü de hayatını kaybetti. Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar fevkalade günlerin olaylarıdır. Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler halkın husumetine bırakılacak olursa bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır.

Son cümleye kadar amirali gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal, dünyanın koparacağı gürültü ile kendini tehdide girişince sözünü bıçak gibi kesmiş.

- Şu "efendi devlet" rolünü bir kenara koyunuz amiral. Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz. İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem. Bunlar memleketimin iç işleridir. Kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem. Majestelerinin devleti, memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsin. Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakkı olmaz!

Amiralin benzi kül gibi olmuş.

- İngiltere hükümetinin tebaasını her yerde koruma hakkı, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin emniyet içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu emniyeti temin edecek güçteyiz.

İşte o zaman Mustafa Kemal'in tepesi iyice atmış.

- Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız. Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de! (O dönemde İngiliz donanması İzmir Limanı'nda bulunmaktaydı.) İsterseniz, Türk'e ihanet eden tebaanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz. Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum.

Mustafa Kemal'in cümleleri art arda şaklayan Osmanlı tokatları gibi yüzünde patladıkça amiral ne yapacağını şaşırmış ve en sonunda "İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz?" demiş. İşte Paşa burada son sözünü söylemiş.

- Savaş açmak mı? Yoksa siz Sevr Anlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık. Karşımda oturuşunuzu sizi konuk saymamıza borçlusunuz. Fakat görüyorum ki nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var. Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "barış anlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku halen yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum.

Bir balmumu heykeline dönmüş amiral. Şişerek ve gerinerek girdiği Mustafa Kemal'in odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek "affedersiniz" demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıkmış. Ruşen Eşref hem düşünceliydi, hem de gülüyordu.

- Paşa, amirali anasından doğduğuna pişman etti. Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu Paşa’dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi. Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu. Karşısında Babıâli paşası bulacağını sanıyordu herhalde. İngiltere devletini kendi devletine eşit gören bir paşa ile karşılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kimbilir nasıl lanet etmiştir.

Aradan bir saat geçti, geçmedi. İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden devleti adına bir ültimatom getiriyordu. Başkomutana kendi eliyle verecekti. Paşa'ya bildirdim, "gelsin" dedi. Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu. İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa’nın karşısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa’ya ulaştırdı. Paşa "Peki teğmen. Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir. Siz geminize dönebilirsiniz." dedi. Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı. Sonra da Ruşen Eşref’e dönüp "Başkomutan, ellerini öpmeme müsaade buyururlar mı?" dedi. Ruşen Eşref teğmenin dileğini Paşa’ya söyledi, Paşa "Nereden icap etmiş? Sor bakalım." dedi. Teğmen "Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım. Lütfetsinler." Teğmen Paşa’nın elini öptü, Paşa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık. Az sonra Ruşen Eşref'i çağırdı.

- Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?

- Paşam, amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.

- Öyleyse Halide Hanım'ı (Edip Adıvar) bulunuz. Hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin. Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığı'na gönderin, gerekeni yapsınlar. Durumu Nurettin Paşa’ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin.

Olay kısa zaman içinde şehirde duyulmuştu. İngiliz ve Fransızlar kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekip gittiler.


1- İngiliz amiral ve konsolosuna verilen yanıtın Latife Hanım tarafından kaleme alındığını söyleyenler vardır. Salih Bozok cevabın kimin tarafından hazırlandığını açık-açık beyan etmiştir. Kaldı ki Latife Hanım Mustafa Kemal ile evli de değil. Latife hanımın yazdığına  ait bir belge bugüne dek ortaya konulmadı. Salih Bozok' un söz ettiği "  İngiliz ve Fransızlar kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekip gittiler" olay askeri gemilerin değil, sivişllerin boşaltılmasını anlatmaktadır. 

2- Mustafa Kemalin İngiliz gemilerinin İzmir'den çıkıp gitmesini istediği, Salih Bozok tarafından yazılmış. İngiliz kaynaklarında böyle bir yazı yok. Aşağıda 10 Eylül gününden itibaren İngiliz telgraf yazışmaları bulunmaktadır:

12 Eylül  1922

Gönderen The Marquess Curzon of Kedleston (Dış işleri bakanı Lord Curzon) 

Gönderilenler:  to Lord Hardinge (Paris), and Sir R. Graham ( Rome)

No. 3011 Telegraphic: by bag [E 9237/27/44]

FOREIGN OFFICE, September 13, 1922, 7 p.m

TELGRAF: (İtalik olan yazılar)

Mustafa kemali kendisinin İngiltere ile savaşta olduğunu bu nedenle de İngiliz hükümetini, Yüksek komiserliğini ve resmi görevlilerini tanımadığını Sir H Lamb (İzmir İngiliz konsolosu) e söyledi (bilgilendirdi). Amiral Brock, Mustafa Kemalden , savaş halinin doğrulayan yazılı belge istedi  (Bu durum İngiltere Akdeniz başkumandanı tarafından İstanbulda İngiliz yüksek komiserliğine iletildi (Telgraf No. 312  13 Eylül). Bu rapor 14 Eylülde telgraf No. 325 ile Dış işleri bakanlığına iletildi.) Bu istek Mustafa Kemale yazılı olarak iletildi. Mustafa Kemal saat 17.00 de yanıt verileceğini söyledi. Gelen cevapta, konuşmaların, resmi olmadığı, konuşma yapılan kişinin meclis tarafından görüşme yetkisi verilmemiş kişi ile (İzmir valisi) yapıldığı ve İzmir İngiltere konsolosu Sir Lamb' in konuşmaları yanlış anlamış olduğu ve ikili ikili ilişkilerin devam ettiğini, savaş durumu olmadığı belirtilmişti. 

Bu cevapta olan özellikler, Salih Bozokun anlatımı ile çok uyumludur. Mustafa Kemal, bu konuşmayı dahi diplomatik kazanca dönüştüren bir kişi idi.  yazıldı (NOT= Salih Bozok'un anıları savaş durumu söylemi de yok)

İzmir İngiliz konsolosu Sir H. Lamb' e, savaş halini gösteren belge verildiğinde, arzu eden İngilizleri yanına alarak İzmiri terk etmesi talimatı verildi. Ama böyle bir belge olmadığından gitmesine de gerek kalmadı. Salih Bozok bey'in söz ettiği gidenler, başka uluslar ve azınlıklar olabilir.

Arada duraklamaların olduğu Lozan konferansı boğazlar konusunda tıkanır. Tıkanıklık aşılamaz. Hem biz hem de Lozana katılan ülkelere, İngiltere ön planda olmak üzere, savaşın çıkacağını da düşünürler. Bizler bu konuda çok kararlı duruş sergileriz. İngiliz dış işleri bakanı Lord Curzon, toplantıyı terk etmekle Türk delegasyonunu tehdit eder. Bunun üzerine savaş planları da yapılır. İstanbul boğazı çevresine, İzmit limanına ve de İzmir körfezine, müstahkem mevkilere toplar yerleştirilme kararı verilir, savaş planları artık hazırdır. İzmir limanı girişine ve İzmit limanına mayın döşeme kararı verilir. Planlamalarda İzmir savaş bölgesidir, esirlere neler yapılacağı, nerelere gönderilecekleri dahi planlanır. İzmir körfezine girecek gemilerin özellikleri, gangi saat dilimlerinde körfeze giriş-çıkış yapabilecekleri, savaş gemisi personelinin karaya hangi şartlar altında çıkabilecekleri belirlenir. En önemli karar İzmir'e 1000 ton üzerinde savaş gemisinin girmesinin yasaklanması ve körfez girişine mayın döşenmesidir. Böylelikle İzmir körfezine girecek her türlü gemi, kılavuz olmadan körfeze giremeyecektir. Durumun İngiliz yüksek komiserliğine iletilmesi gereği doğar. Her ne kadar, İzmir körfezinde İtalyan, Fransız ve İngiliz gemileri varsa da, müttefikler adına bir çok işi İngilizler yürütmektedir, ayrıca Fransız-Türk  ve İtalyan - Türk ilişkileri daha iyidir. Sonuçta, her ne kadar silah güçleri nedeni ile İzmir için bir tehlike olsalar da öyle ya da böyle itilaf donanması körfezde hapistir.

Bu durum İstanbul İngiliz yüksek komiserliğine bir nota olarak iletilir. Yaşanan gelişmeler üzerine harekete geçen TBMM Hükumeti, 6 Şubat 1923’ te Hariciye vekaleti İstanbul Murahhası Dr. Adnan Bey aracılığı ile İstanbul’ daki İtilaf Yüksek Komiserlerine ve tarafsız devletler temsilcilerine bir nota verdi. İtilaf (müttefik) devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya). Notada İzmir Limanı’nın 1000 tondan ağır savaş gemilerine kapatıldığı bildirilerek 7 Şubat gecesinden önce bahsedilen savaş gemilerinin İzmir Limanını boşaltmaları istenildi. Yani nota sadece İngiltereye verilmez. Bu durum İngiliz resmi telgraflarına da yansır. 7 Şubat günü körfez girişi mayınlanır. 

Bu telgraf aşağıdadır..

Mr. Henderson ( İstanbul) dan Lord Courzon'a ( diğer resmi adı Marquess Curzon of Kedleston)  ( Telgrafın alınma tarihi  Şubat 7, 8.30 a.m. )

No. 61 Telegraphic [E 1508) 16/44 ]

İstanbul 6 Şubat, 1923, 23.55 p.m.

My telegram No. 58.1

Rauf bey tarafından gönerilen Nota (Telgraf olarak) , 6 şubat 1922 tarihinde Dr Adsnan (Adıvar) bey İngiliz yüksek komiserliğine verilir.tarafından verilir. 


20 Kasım 1922’de başlayan Lozan Konferansı’nın 4 Şubat 1923’te kesilmesi ile ortaya çıkan İzmir Limanı ve İzmit Körfezi’nin Müttefik Devletler savaş gemilerine kapatılması kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti tarafından güvenlik gerekçesi ile alınmıştır. Böylece 7 Şubat 1923’te TBMM Hükumetinin bir notası ile başlayan İzmir Limanı krizi 27 Şubat 1923’te Müttefik Devletlerin 1000 tondan daha büyük gemilerini limanlardan çekmeleri ile barışçıl yollardan çözülmüş oldu.



1- Yrd. Doç. Dr. Asaf  Özkan.,  Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kalemli. Lozan konferansı sürecinde İzmir Limanı ve İzmit Körfezi hadisesi.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/26217

2- EDITED BY W. N. MEDLICOTT, M.A., D.Lit. , D.Litt. Emeritus Professor of International History, University of London .,  DOUGLAS DAKIN, M.A., Ph.D. Professor of History, Birkbeck College, University of London.  Douments on Foreign Policy 1919-1939. First Series XVIII. LOndon, Her Majesty's stationary office., 1972


Yeni yayın

 Yeni yayın





Zunkla    3 Şubat 2022

32 kısım tekmili birden       3 Şubat 2022

İzmir işgalinin sonlanması


9 Ocak 2022 Pazar

Kemeraltının ahşap tentelikleri

 Kemeraltının ahşap tentelikleri


Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


1800 başlarında ve daha sonraki yıllarda İzmir'e gelen gezginler, Kemeraltı iş yerlerinin kubbeli yapılar olduğunu, sokakların tenteler ile örtülü olduğundan söz eder. Söz ettikleri kumaş tentelerdir.

Burada yazılı olan görüş, bana aittir. Bu konu ile ilgili bir yazı da bulamadım.

1905 Goad İzmir planları bizlere çok ilginç bilgiler sunmaktadır.  Bunlardan bir tanesi de Fransız dili tanımlaması ile " abritee en bois " yapılarıdır. Bu yapılar Türkçeye "ahşap tente " , "ahşap örtü" olarak çevrilebilir. Bu yapılar, kentin o yıllarda bir başka ticaret yerleşimi olan "Frenk caddesi " ve bu caddeye bağlanan sokaklarda çok az görülmektedir.






1905 Goad planlarından, Kemeraltı bölgesinin bir bölümü görülmektedir. (Plan 2) .Bu plan parçasında sarı renkli olarak gösterilen sokaklar " abritee en bois " olarak gösterilmiştir.. Bu yapıların dükkanların önlerinde olan sundurmalar ile bir ilişkisi yoktur. Goad planında ağaç sundurmalarda binaların çevrelerinde ince bant olarak görülmektedir. (plan 3). Kentin Frenk bölgesinde bazı iş yerlerinin sundurmaları hem ağaç hem de metal olarak da belirtilmiştir.




Yukarıda olan çizim, 899 numaralı sokaktan Hisar camisine doğru bir bakışı göstermektedir.

Bu çizimde ahşap bir yapı görülmektedir. Bu yapı belki de tentelerin gerileceği tente ayaklarından geriye kalmış bir bölümüdür. Bir olasılıkla da bu yapı bir kutlama takından geriye kalandır. Ne olursa olsun, bu veya buna benzer yapıların söz ettiğim sokaklarda olduğu bir gerçektir.

1905 Goad ve 1913 Bon İzmir planları, sigorta şirketleri tarafından çizdirilmiştir. Bunun nedeni İzmir kentinin geçmişinde hep var olan büyük yangınlardır. Sigorta şirketleri bu planlar ile hem sigorta şirketlerine hizmet sunmuşlar hem de 1912 Bon planı ile yangına karşı gerekli olan su çeşmelerini göstermişlerdir. Goad planında, sarı renkli olarak gösterile yapılar yangına duyarlı olan yapılardır. Goad planında söz ettiğim yapıların olduğu soka veya caddelerde bu yapının olduğu yerlerde olan binalar " pembe " renkli olarak gösterilmiştir. Bu renk kagir bina yapısını belirtmektedir.

Bu tenteler için yapılmış olan bu ağaç yapılar sokak ya da cadde üzerinde birbirlerine (Çizim 1)




Bu tentelerin amacı, yazın güneşinden belki birikecek yağmur sularının drenajı mümkün olamayacağı için kış aylarında kullanılmıyorlardı ama yaz aylarında güneşin etkisinden kurtulmak için kullanılıyorlardı. kışın yağmurundan korunmak için; 1- Üstlerine bez tenteler takılıyordu,

2- Ya da bu ahşap yapıların üstlerine, hemen bu yapıların yerleştiği yerde zeminde yetiştirilen sarmaşık sarılıyordu.

Bu ağaç yapıların 1905 planında yer almasının nedeni, bu yapıların yangında kolaylıkla tutuşabilmesi ve bir yerde başlayan yangının karşı tarafa atlamasına yol açması olmalı.

Bu iki amaç dışında bir başka amaç olamaz diye düşünüyorum. Günümüze ulaşamayan bu yapılar günümüz Kemeraltı bölgesinin bir çok sokak ve caddesinde 1900 başlarında bulunmakta idi. Günümüze ulaşan bir örneği yok.

Osman Koçanaoğulları

2021, Ocak 17. 2022