30 Temmuz 2018 Pazartesi

Alman Kulesi - Tepecik höyüğü - İZMİR

Alman Kulesi - Tepecik höyüğü


Burada anlatılan  konunun merkezi  olan Tepecik, bir yükselti yani bir tepedir. Tepenin küçük olduğunu belitmek için sonuna cik eki getirilmiştir.  Bu adlandırma o bölgesinin zaman içinde semtin adı olur. Sonra, Tepecik adı sevilmez, istenmez ve de yerine Yenişehir adının uygulanmasına karar verilir.
Burası Eşrefpaşa Belediye hastanesinin arkasında  ve bitişiğinde, kuzey-batı yönünde olan yerdir. (Plan 1)
Bu yükseltinin altında, Doğu Roma-Bizans döneminden kalma tonozlu yapılar vardır. Kişisel düşüncem, burasının erken dönem bir kilise olabileceği de yönündedir. Kapsamlı kazı yapılmadığı için ne yapısı olduğu ve tarihleme konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. (Fotoğraf 1).  Bu yapıların galeri şeklinde olanı günümüzde görülebilmektedir. Bu yapılar, içinde şarap bulunan fıçıların bekletilmesi için uygun mudur ?, o da ayrı bir soru işaretidir.

Alman kulesi, denilince burada bir kule olduğu düşünülmemelidir. 


Kule, bağlık alanlarda bulunan yapılardır. Tek katlı olabileceği gibi 2 katlı da olabilir. Bağ ve bahçenin işlenmesi ve ürün toplama zamanlarında kullanılan binalardır. Ege bölgesinde bu nedenle " bağ evi " olarak ta anılır.  Bağ ve bahçenin sahipleri, ürün toplama zamanı bu evlere geçici olarak göçerler, bu göçme de daha çok yaz aylarında olur. Kış mevsiminde kullanılmazlar. Bağ  bakımında kullanılan ziraat aletleri, kış mevsiminde bu binalarda tutulurlar. Kısaca, yaz aylarında yaşam ve çalışma evi olarak, kış aylarında da depo olarak kullanıldıklarını söylemek mümkündür. İşte burada söz edilen kule bu tür bir evdir. Burada söz edilen kule de böyle bir evdir. 




Bir yakınım fotoğrafta görülen iki katlı bu evin 1954-1958 yılları arası durumunu bilmektedir. Bu alanda başka ev olmadığını da hatırlamaktadır. Fotoğrafta görülen evin 2 katlı taş bir bina olduğunu, 2. ci kata hiç çıkmadığını, daha çok binanın ilk katında arkadaşı ile oynadığını, zaman zaman da  sundurmanın olduğu yerde arkadaşı ile oynadığını söylemektedir. Mahzen yapısı görmediğini, evde  yaşayan ailenin alman olduğunu anlatmaktadır. Ailenin, adını unuttuğu bir kızı vardır. Unutmadığı, yaşı 1-2 arasında olan ve adının Canifer (Jennifer) olduğunu söylediği evde olan bir küçük kızdır. Oyun oynadığı arkadaşı, bu küçük kızın teyzesidir. Ailenin oradan ne zaman ayrıldığını bilmemektedir. Arazinin tepe olduğunu da hatırlamaktadır. 

Alman kulesi dendiğinde, burada bağlık bir alan olması da beklenir. Günümüze ulaşan bir bağ olmadığı gibi, 1876 tarihli Lamec-Saad ve 1913 tarihli Ernest Bon İzmir planlarında burada bağ görülmemektedir. Yakınımın anlatısına göre de hatırladığı dönemlerde burada bağ yoktur. Söz edilen bağ 1876 sonrası ve 1913 öncesi olmalıdır. Bu bölgede var olan bağlar, günümüze ulaşamayan Halkapınar gölünün çevresinde olduğu 1876 planında görülmektedir. 

1880 yılında Berlin- Almanya merkezli "Deutsche Weinbau-AG Müller Suppa" adı ile tescil edilmiş olan bir bağcılık şirketi kurulur. Adından da anlaşıldığı gibi bağcılık ve şarapçılıkla uğraşan bir şirkettir. Şirket ortakları; Ignatz Müller ve ilk adını bilmediğimiz bay Suppadır. Muhtemelen Müller şirketin büyük ortağıdır. Bu iki kişi, 4 Temmuz 1888 tarihinde,İzmirden İngiliz dış ileri bakanlığı, Londra ya gönderilen rapora göre şarapçılık alanında izmirde bilinen en iyi uzmanlardır. Bay Müller ve bay Suppanın sahip oldukları şirketin İzmire gelişi 1880-1888 arasında olmuştur.
Şirket buraya geldiğinde söz edilen tepelik yerde ya bir bağ vardı, orayı satın aldılar ya da kendileri bir bağ oluşturdular. Şirket buralara gelmeden önce burada bir bağ olduğu  ve bu bağın bir Türk'e ait olduğu da bilinmektedir.
1885 yılında İzmirde asmalara Floxera hastalığı bulaşır. Bu salgının Müllerin Almanyadan getirdiği çubuklar ile bulaştığı İngiliz belgelerinde yazılıdır. Salgın tüm bu yerlerde olan bağları yok eder, çok büyük zarar oluşur.
Şirketin günümüze ulaşamayan Diana hamamları-Halkapınar gölü etrafında bağı olduğu bilinmektedir. Söz edilen yerin gerçekten Halkapınarda mı olduğu yoksa Tepecikte mi olduğu tam olarak bilinmemektedir. Şirketin ayni zamanda Bayraklı da şaraphanelerin olduğu yazılmıştır.
1914 yılında Baedeker isimli bir Alman gezgin buradan geçerken Müller şaraphanesine ait mahzenlerin uzaktan görüldüğünden söz eder. Ancak bağlardan ya da bağdan söz etmez. Halkapınar gölü etrafında olan ağaçlardan söz eden birinin burada  olan bir bağdan söz etmemesi beklenemz. Bu nedenle 1914 yılında burada bir bağın olmadığı söylenebilir. Bu durum, buralara 1912 yılında gelmiş olan yakınlarımın anlatısı ile de uyuşmaktadır. O zaman sorulması gereken, burada var olduğu söylenen bağ hangi yılda ortadan kaldırıldı, şarap olacak olan üzüm şırası acaba başka yerden mi geliyordu, Bu gezginin söz ettiği mahzenler, var olan ve fotoğrafta da olan binalara olmalıdır. Gezgin bu binaları şarap mahzeni olarak algılamış olmalıdır. Uzak mesafeden, yer altında olan Bizans dönemi sarnıçlarının uzaktan görülme olasılı her halde olmaz.

Yazılı bir belge olmamasına karşın, bu binaların olduğu yerde, antik dönemlerden günümüze kadar ulaşabilmiş olan ve toprak altında olan bazı yapıların şarap mahzeni olarak kullanıldığı, nesilden nesile aktarılmıştır. Ama buna ait olarak da yazılı bir not yoktur. Aşağıda olan fotoğrafta, mahzenlerin olması muhtemel olen  yer görülmektedir.  Fotoğraf 1  de  olan binalar da muhtemelen bu tepe üzerinde idi.

Ülkemizde, İzmir-Buca da kule yapısında bir bağ evi bulunmaktadır (Fotoğraf 3). 

Kaynaklar;



Pavillon de vigne - Coteau des Paraentieres, rote de Varenne. a Saint-Denis-d'anjou (53)

Karl Baedeker.Baedeker's Constaniople and Asia Minor. Second edition1914 Almancadan İngilizceye tercüme Michael Wild.  Baedeker's Constantinople - Sayfa 417

.
 Osman Koçanaoğulları - İZMİR

Eski radyoevi , İZMİR, Fuar



 Eski radyoevi


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız




Yukarıda ki resim İzmir radyosunun eski bir fotoğrafı. 
İzmir radyosu yayın hayatına 1950 yılında İzmir belediyesine bağlı olarak  yan tarafta bulunan çizimler, o bölgenin bugün ve o yıllardaki görünümünü anlatabilmek için çizilmiştir.



(A) Bu bölgenin zamanımızda ki halini göstermektedir. Burası neresi ?. Basmane fuar kapısından girip, 26 ağustos kapısına doğru giden  yolun (gri çizgi)  hemen Basmane kapısının sağ tarafında bulunan alan. Zamanımızda her taraf bina.
(B) Bu bölgenin eski halini göstermektedir Yukarıdaki resim o tarihler döneminden.
Bu bina şimdi yok, bulunduğu alan bile yok. Her taraf beton yığını.
Zeki Müren' in her fuar sezonu sahne aldığı Manolya sahnesinin önünden geçen bir yola girersiniz. Bu yol Lunaparka açılırdı (zamanımızda Luna park var mı veya ne kadarı var, son zamanlarda geçmediğim için bilmiyorum) . Bu yolun orta bölümünde ve Manolya sahnesi ile ayni tarfta, ağaçlar içerisinde bir bina bulunurdu. Bu bina İzmir Radyoevi idi. Burası, uzun yıllar kullanıldı, daha sonra TRT oluşumunu takiben kaskatlı havuzun karşısında, büyük göle bakan tarafta ve ingiliz Pavyonu bitişiğinde bulunan yere taşındı. Her halde 1963 veya 1964 yılı idi.
Binanın dışı ağaç kaplamalı idi ve  2 katlı  idi. Şimdi yok, yeşillikler olan alan da yok. Yazık oldu. En son kaç yılına kadar orada duruyor idi bilmiyorum ama yok. Yol, 1993-94  yıllarına kadar vardı. En son o tarihlerde oradan geçmiştim.
Benim anıma gelince. He halde 5 yaşlarında idim. Ortanca ağabeyim beni oaraya götürmüştü. Bir Bayram ya da hafta sonu tatili olmalı. Program bir çocuk radyo saatiymiş. Bunu da ne anlama ifade ettiğini daha sonraları öğrenmiştim. Bizim gibi çok sayıda öğrenci vardı. Hatıraladığım, en küçükleri bendim. Uzun boylu  bir çocuk olmam nedeni ile her halde beni içeri aldılar. İçeriye girdik, yanılmıyor ise üst kata çıktık.  Bizleri bir odaya aldılar. Hatırladıklarım, loş bir oda, kapının üstünde kırmızı renkli yanan bir lamba, oturduğumuz yerin karşısında içeridekileri görebildiğim bir cam pencere, hemen onun önünde yukarıdan sallanan mikrofon ( bir kaç sene sonra ne işe yaradığını anlamıştım) vardı. Bir de camın arkasında, daha sonra kulaklık olduğunu öğrendiğim bir cihazla dolaşan bir adam. Biz oturduktan sonra, bir bayan geldi, sessiz olmamız gerektiğini söyledi. Sonra 3- 4 çocuk sallanan o mikrofonun önüne geldiler, ellerinde ki kağıtlardan bir şeyler okuyorlar, ve sessiz olmamız için bizi uyaran bayan da elindeki bir kağıda bakıp, bu konuşmaları takip ediyordu. Her halde bir radyo oyunu seslendiriyorlardı. Bilmiyorum. Çok küçüktüm. Biz en önde ve oyunu seslendiren çocukların hemen 1-2 metre gerisinde idi. Seslendirmenin bir bölümünde, çocuklardan birinin her halde öksürmesi  gerekiyordu ama çocuk yapamıyordu. İşte tam bu anda bir kaç kez öksürdüm. Bayan önce bir baktı sonra gülümsedi, konuşmalar devam etti. Normal bir ara verildi. Kırmızı lambayı o zaman far ettim. Kulaklıklı adam içeri girdi, beni ve ağabeyimi aşağı kadar indirdi ve bizi binadan dışarı çıkardılar.Eve dönerken ağabeyim de söylendi durdu. İlk ve son sahne sanatları gösterim de böylece sonlandı.



14 Mart 2017

Osman Koçanaoğulları - İZMİR

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Şeyh Bedri efendinin evi - 2. Basmane, İZMİR



Şeyh Bedri efendinin evi - Ayrıntılı



© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Ev, Anafartalar caddesinin Basmaneden başlangıç noktasında
Evin içinde ve dışında, benim bildiğim zamanlarda her hangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Çizimler benim hatırladıklarım ile sınırlıdır. Belki, hataları vardır.


Evin, 1 ve 2. ci katları ana duvarları , 3. kata kadar yaklaşık olarak 1 metre kalınlığın ve taştan yapılmıştır. Bina, zeminde bulunan ( cadde tarafından , , caddeden daha aşağıda bulunan tonozlu yapı) tonozlu yapı üzerine kuruludur. Kıraathane olarak kullanılan caddeye bakan yer de tonozludur. Ancak buradaki tonoz daha yüksektir.


















Yukarıda ki ve Aşağıdaki çizimler, yatak odası ve Tekkenin misafirhane ile ilgili ilişkisini göstermektedir.






Sırtınız caddeye bakar durumda iken tekke misafirhanesine bitişik bu odanın ( muhtemelen Şeyh Bedri efendinin yatak odası, ailem de ilk zamanlar bu amaçla kullanmış) bahçe tarafında bulunan ön odaya bakan yerinde bir birinden ortada cam kapılı dolap ile ayrılmış iki adet yüklük bulunur. Soldaki yüklük sadece bu amaçla kullanılmış. Sağda ki yüklük hem yüklük hem de Tekke misafirhanesine geçiş olarak kullanılmış. Sağ yüklük açılınca, yüklüğün sağ tarafında yukarıda bulunan bir hole çıkan 4- 5 basamaklı tahta gayet güzel yapılmış bir merdiven görülür. Yukarıdaki holün, tekke misafirhanesine bakan bölümü ( tam merdivenlerin karşısıdır), misafirhanenin holüne geçiş yeri imiş. Holün sağ tarafında, (caddeye bakan bölüm) caddeye açılan küçük bir penceresi olan mermer alaturka tuvalet, yine mermerden çok zarif çeşme yalağı ve abdest alma yeri bulunur.


Evin yerleşim planları






Bahçelerin topraklı bölümü, yerden yaklaşık yarım metre yüksekliğinde duvar ile çevrilidir. Doldurulmuş bir bahçe gibidir. Yıllar sonra, bu bahçenin altında tonozlu yapı olduğunu gördüm. 


Cadde tarafında olan zemin kat- Kalender, kalender dosyasında yazılmıştır


Evin pencere yapıları



Osman Koçanaoğulları


19 Temmuz 2018 Perşembe

İzmir Tiyatro binası ve Fransız konsolosluğu

İzmir Tiyatro binası ve Fransız konsolosluğu


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Önünden defalarca geçtiğimiz ve halen var olan İzmir Fransiz konsolosluk binasının olduğu yerin yaklaşık son 100 yıl içerisinde geçirdiği değişimi yazamaya çalıştım. Tarihi bilgi çok veremeyeceğim, bu konuda donanımlı değilim. Araştırıp bulduklarımı yazacağım.Resimler bir şehrin yangın sonrası tahribatını, arkasından yapılan inşaatler ile nasıl çirkinleştirdiğini göstermektedir.Bu bölgenin anlaşılabilmesi için elimizde var olan yer Fransız konsolosluk binası. Bu binanın yapılışı 20 yy başlarında başlıyor ve 1906 yılında tamamlanıyor. 1922 yangınında taş bina olması nedeni ile çok az hasar görüyor ve 1929 yılına kadar restorasyonu yapılıyor.Binanın yeri, Cumhuriyet meydanından Gündoğduya gider iken ikinci blokta. Binanın ön cephesi denize bakıyor. Arka cephesi Cumhuriyet  bulvarı üzerinde, Fransız Kültür derneğinin tam karşısında, 9 Eylül Üniversite rektörlüğünün çaprazında.
İkinci dayanak noktası , 1922 yılında tamamen yanan ve Fransız konsolosluğuna bitişik olan yapı, İzmir tiyatro binası. 1911 yılında açıldığını biliyoruz. Paris opera binasının küçük bir kopyası olarak yapılmış.
Resim 1, günümüze ait bir fotoğraf. Fransız konsolosluğu görülüyor.



Şimdi, günümüzden yaklaşık olarak 100 yıl geriye gideceğiz.(Resim 2). Henüz tiyatro binası yapılmamış.





 Resim 3, tiyatro binasının yapıldığı yıl olan 1917 den sonrasına ait olmalı



 Resim 4, bu bölgenin yangın öncesi panoramik görüntüsüdür.


Resim 5 ve  resim 5-A  tiyatronun yangın öncesini göstermektedir.







 1922 yangınında İzmir tiyatrosu tamamen yanar, konsolosluk taş bina olduğundan büyük hasar görmez. Konsolosluktan Atatürk heykelinin olduğu alana kadar olan  diğer binalarda yanar. (Resim 6 )



Restorasyonun 1929 yılında tamamlandığını biliyoruz.


Osman Koçanaoğulları

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Basmane, Çorakkapı camisi 1870 sonları - 1890 ler. Bölüm 2

Basmane, Çorakkapı camisi 1870 sonları - 1890 Bölüm 2

© Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız



Aşağıda bulunan fotoğraf, sırtınız  Basmane fuar kapısına yüzünüz Altınpark' a bakar durumda iken çekilmiştir.
İki fotoğraf var. Bir tanesii numaralandırılmış şekildir. Fotoğraflar, fotoğraf editörü yardımı ile daha büyük boyutta izlenebilir.
 Bu yazıyı okumadan önce bu bölgenin farklı bir açıdan ve biraz daha eski durumunu görmek için bu dosyayı okumanız önerilir.  Okumak için TIKLAYINIZ .....










(a): Halit Ziya Uşaklıgil' in İzmir hikayeleri kitabında bulunan Şeyh Bedrettin bölümünde söz edilen ulu çınar ağacı. Günümüzde yok.
(b): Çorakkapı camisi. Halen var.
(c): Basmane hamamı. Halen var
(d): Mezarlık duvarı . Bu alan (duvarlar ve Müslüman kabristanı) daha sonra ortadan kaldırılacak, günümüz Gaziler caddesi oluşacaktır. Bu alanın günümüz Basmane 9 Eylül fuar kapısına doğru olan bölümünde daha önceleri var olan Basma fabrikası Basmane Gar' ına dönüşecektir (1863). Fotoğrafın çekildiği tarihte gar muhtemelen vardır. Mısri dergahının duvarları bu fotoğrafta görülmemektedir, Halit Ziya, bu olaydan hiç söz etmemiştir.. Halit Ziya her halde bu bölgeyi 1880 -85 gibi terk etmiş. İzmirden ayrılışı ise 1893 yılıdır. Bu nedenle fotoğraf 1880 yıllarının ikinci yarısının son dönemlerini işaret etmektedir.
(e): Çorakkapı camisi önünde bulunan dükkanlar. Bunlar muhtemelen caminin akaretleri dir. Daha sonra ki yıllarda, yıkılacak ve bu alanlar Gaziler caddesine eklenecektir.
(f): Kadifekale. Halen var
(g); Uşakizade konağı altında bulunan dükkanlar. Bu bölümün caddeye bakan tarafı, daha sonraları  istimlak edilecek ve önünde bulunan cadde genişleyecektir.
(h): Günümüz oteller sokağına, Basmaneden olan girişte bulunan yokuş bölümünün başlangıcı
(i): Burada var olan Mısri dergahının duvarları yıkıldıktan sonrası ortaya çıkan arsa durumu. Bu fotoğraf muhtemelen, Halit Ziya' nın burayı terk ettiği yıllardan sonraya ait olmalıdır (1893 ve sonrası).
(j): Çorakkapı caddesi, Günümüz Anafartalar caddesinin Basmaneden giriş yeri. Caddenin ismi 1933 planlarında " Çorakkapı caddesi " olarak geçmektedir. Cadde daha sonra Basmane hamamı karşısında yapılan istimlak sonrası genişleyecektir (1920 sonrası fotoğraflar bu caddenin geniş olduğunu göstermektedir).
(1): Gaziler caddesi girişi
(2): Mısri dergahı içinde bulunan kabirlere ait selvi ağaçları.
(3): O dönem adı ile Musalla. Burada Faik paşa Müslüman kabristanı vardı. Günümüz de  Altınpark.

Aşağıda ki fotoğraf, yukarıda bulunan görünümün  günümüz görüntüsüdür.






Bu bölge ile ilgili bilgiler, Halit Ziya Uşaklıgil' in İzmir hikayeleri adlı eserinde bulunan Şeyh Bedri bölümünde yazılıdır. Halit ziya buraya (Uşakizade köşküne ) 1878 yılında annesi ile birlikte gelir. 12 yaşındadır. Burayı kitabında tarif eder, hem de çocukluk dönemi olarak. Tarif ettiği durum, Mısri dergahının olduğu dönemdir. İzmir'den 1893 te ayrılır. Dergah alanının arsa olduğundan söz etmez. Bu durumda, burasının arsa haline gelmesi her halde 1893 sonrası olmalıdır. Dergahın, duvarlar yıkılmadan önce neye benzediğini bilmiyoruz. Ayrıca bu fotoğrafta, dergahın günümüz 1297 sokağa bakan tarafını da göremiyoruz. Belli olan, günümüzde var olan yapıların o yıllarda olmadığıdır. Bu fotoğraf, Mısri dergahının bulunduğu alanın çevresinde bulunan duvarların yıkıldığı dönemi göstermektedir. 1800 sonları-1900 başları dönemine ait fotoğrafta dergah ve müştemilatının inşa edildiği görülmektedir. (aşağıda bulunan fotoğraf)



Osman Koçanaoğulları

Yeni dosyalar yazıldıkça Blog' a eklenecektir.

6 Temmuz 2018 Cuma

Basmane-Çorakkapı camisi. 1870 ler. Bölüm 1

Basmane-Çorakkapı camisi. 1870 ler. Bölüm 1

© Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız






 Ayni bakış açısından Günümüz görünümü




Fotoğrafın kaynağı: https://medium.com/lamek%C3%A2n/g%C3%B6%C3%A7le-yaz%C4%B1lan-hik%C3%A2ye-oteller-soka%C4%9F%C4%B1-85ebc78646cf


Fotoğraf, Basmane oteller sokağına giriş olan yokuştan Çorakkapı camisine bakar durumu göstermektedir. 
Fotoğraf 870 ler civarı çekilmiş olmalı. Sokalarda havagazı lambaları var. Basmane, İzmir de sokakların havagazı ile aydınlatıldığı ilk yer. 
Bu bölgeyi, Halit Ziya Uşaklıgil'  in İzmir hikayelerinde ki Şeyh Bedrettin hikayesnden biliyoruz. Burada söz edilen Şeyh Bedrettin, Simavna kadısının oğlu Şeyh Bedrettin değildir. Burada söz edilen kişi Nakşibendi lerin Mısri koluna ait bir şeyh tir. Tam adı, Şeyh Bedrettin Mısri dir. Günümüzde, ağabeyi Şeyh Şemsettin Mısri ile birlikte defnedidikleri Mısri dergahında kabirleri vardır (Basmane 1297 sokak).
Halit Ziya, fotoğrafın sol tarafında olan ve dedesine ait Uşakizade konağına 10 yaşlarında iken gelmiştir (1876). Bu konak, mısri dergahının tam karşısı olarak tanımlanmaktadır. Konak ileriki yıllarda Sadık bey oteline dönmüş, daha sonra adı Yeni Sadık bey oteli olmuştur. Bu konak Atatürk' ün eşi Latife hanımında doğduğu yerdir. Günümüzde, harap bir durumdadır. Halit Ziya Uşaklıgil' in  İzmirden ayrılıp İstanbula dönüşü 1893  yılındadır. Hikayesinde, çocukluk çağında burada dergahın olduğunu anlatmaktadır. 

Mısri dergahı duvarlarının arkasında dergah bulunmaktadır. Dergahın kuruluşu 1826 yılıdır (Daha sonra orası ile bir yazı yazarım). Günümüzde dergah kısmen de olsa vardır. Yeri Basmane 1297 sokaktır.


(a) harfi ile görülen duvar, müslüman mezarlığıdır. Duvar ve cami arasında bulunan sokak daha sonraları mezarlı kaldılıp, yolun genişletilmesi ile günümüz Gaziler caddeine dönüşecektir. Mezarlığın arkasında daha eski dönemlerde, Basmanede bulunan basma fabrikası vardır. Bu fabrikanın yerine de Basmane Garı yapılacaktır. Fotoğraf ta çok net görülmemekle birlikte  tarihi süreç göz önüne alındığında burada fotoğrafın çekildiği tarihte büyük olasılıkla basmane garı bulunmaktadır.


(d) Günümüzde Anafartalar caddesinin Basmaneden giriş yeridir. 1930 larda cadenin adı Çorakkapı caddesidir. 1800 lü yıllarda olan ismini bilmiyoruz. Belki o yıllarda da adı Çorakkapı caddesi idi, ama net olarak bilmiyoruz.. Dergahın hem oteller sokağına bakantarafı hem de caddeye bakan tarfı kısmen istimlak edilecek ve günümüzün geniş Anafartalar caddesinin geniş Basmne girişi oluşacaktır.



Osman Koçanaoğulları

Halkapınar gölü (Diana hamamı) ve deresi. Zaman içinde değişiklikler

Halkapınar gölü (Diana hamamı) ve deresi. Zaman içinde değişiklikler

© Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız

Bu dosyanın konusu Diana hamamı olarak tanımlanan Halkapınar gölü'dür.
Bu yer neresidir ?. Yer tanımlama konusunda bu bölgeyi tam olarak bilmeyenlerin hatalara düştüğü biliniyor. 
Yüzmeyi bu göllerden birinde öğrendiğini söyleyenler. acaba hangi gölden söz ediyorlar ?. Bir zamanlar burada, bir birinden bağlantısız 3 adet göl yapısı vardı. 
Bu bölgede  1970 li yılların başlarına kadar var olan, günümüze ulaşamamış bir göl ve bir azmak'tan da söz etmek gerekecek.
Bu üç yapı da günümüze ulaşamamıştır.

Zaman içinde bir yolculuk yapalım.
Uyum açısından , günümüz durumuna bakalım (Çizim 1)


Şimdi, eski tarihli İzmir planlarına (haritalarına) bir bakalım. 


Her iki harita da bu alanı izleyebiliyoruz. Hem Diana hamamını, hem de halk tarafından yine " göl- Halkapınar gölünü ve azmak yapısını izleyebiliyoruz. Bu konulara açıklık getirmek gerekecek. 
Diana hamamı; Mitoloji de yeri olan ve gerçek Meles çayının doğduğu su kaynaklarının olduğu bir göl. Berrak ve içilebilir su kaynakları tarafından oluşturulmuş bir göl. Halkapınar ya da Kumpanya suyu olarak İzmir' in su gereksinimini sağlamış bir göl. Daha sonraları burada bir su fabrikası yapılır (1895) ve İzmir'e su sevk edilir. Günümüzde, buradan alınan su halen şehire verilmektedir. Burada yapımına başlanan belediye binaları nedeni ile bu kaynakların olduğu alan yok edilmektedir. Eskilerin "yüzmeyi öğendiğim " dediği göl burasıdır. Yaz - kış akan bir dereye, yani Halkapınar deresi ile denize açılmaktadır. Su fabrikasının yapımı sonrası, bu su drenajı, fabrikanın kanalları ile oluşmuş. Tarihi bi alandır. Bu arada bir antik dönem mabedi olduğunu da biliyoruz. Bu göl, metro istasyonunun görülebilen bir göl değildir.
Burada ikinci göl yapısı, Metro istasyonunun güney tarafında kalan alanda idi. Bu göl yapısının, denize ulaşan bir yapısı da yoktu. Son zamanlarında, yani bataklığa döndüğü dönemlerde çok pis kokardı. Günümüzde yerinde Atatürk stadyumu, spor salonu ve sanayi bölgeleri vardır. Yer seviyesinden daha alçak zemine sahip olduğundan, hem yağışlı dönemlerde hem de daha eskilerde Halkapınar çayından gelen sular ile dolar ve bir göl oluştururdu. Suyu temiz değildi. 1970 başlarında önce sazlıklar oluştu sonra da bataklık haline geldi. Kurutuldu ve o alanlara spor kompleksleri yapıldı. Bir zamanlara, suyu daha temiz iken, kenarında bu gölün kenarında bir zamanlar (1950 ortaları)  Altın Ördek kır kahvehane'si var idi. Burası bir ara Demirspor lokali de olmuştu. 1960 başlarında halen var olan bir yapı idi.
Burada 3 göl benzeri yapı, günümüz Halkapınar metro istasyonunun batısında olan "azmak " yapısıdır. Deniz ile bağlantılı idi. Çok kirli bir deniz suyuna sahipti. Bataklı idi. Kurutuldu
Bu üç yapı da günümüzde artık yok.
Sonuç olarak, Halkapınar gölü ve diğer göl ile azmak, 1950 li yıllar ve öncesinde daha temiz bir şekilde var idi.

Yukarıda bulunan günümüz haritada ( Çizim 1) var olan;
1- Atatürk Stadı
2- Halkapınar metro istasyonu (Eski Basmane-Bornova tren hattında, Halkapınar tren istasyonu),
3- Halkapınar (Diana hamamı) gölünün olduğu yer,
4- Halkapınar deresi
5- Eski paralı köprü. Bu köprüden geçtikten sonra, Çınarlı üzerinden, eskiden ağaçlıklı yol olarak  bilinen yol ile Bornova'ya gidilir.

Günümüzde bu durumda olan bu alan acaba eskiden ne durumda idi ?. Günümüzden geriye doğru gideceğiz.

1960 lı yıllardan,1970 yıllarının başına kadar olan dönemde (Çizim 2)



























Osman Koçanaoğulları

5 Temmuz 2018 Perşembe

Basmane garı - Kara harp okulu öğrencileri

Basmane garı - Kara harp okulu öğrencileri


© Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız



Basmane garının peronları, 1970 hatta 1980 li yıllara kadar İzmir e gelen ve giden yolcular için çok önemli bir yerdi. Burası hem başlangıç hem de bitiş noktası idi. Bunun da ötesinde siyasetçilerin, Koreye giden askerlerimizin de gidiş noktalarından birisi idi Basmane garı ve peronları. Bu son ikisine şahit olmadım ama duydum.

Aşağıda bulunan fotoğraf Basmane garının 1900 başlarını göstermektedir








Benim burası ile ilgili çok anım var ama bunlardan en önemlisi, şahit olduğum Kara harp okulu öğrencilerinin Menteş' e, o zamaki tanımlama ile " atış talimine " gitmek üzere buraya gelmeleridir. Çocuktum, yılını hatırlamıyorum ama her halde 1960 lı yılların başı olmalı. Bu Basmane garına geliş ve Menteşe gidiş törenleri kaç yıl sürdü net olarak hatırlamıyorum.
Harp okulu öğrencilerinin geleceği gün, sabah saatlerinden itibaren askeri bando marşlar çalardı. Bir çok insan Basmane garına doğru giderdi. Bu gidişleri evimizin pencerelerinden görürdüm. Ben de giderdim.
Garın bir çok yerinde bayraklar asılı olurdu. Günümüz Basmane metro girişinin olduğu kapı önünde askeri araçlar ve otobüsler beklerdi.
Ben de arkadaşlarım gibi içeri girdim. Trenin yanaşacağı peronda askeri bando vardı, marşlar çalınıyor idi. İnsanlar bitişik peronlarda ellerinde bayrakları sallıyorlar ve trenin gelmesini bekliyorlardı. Çoluk-çocuk her kes.  Biraz sonra tren (kara tren mi idi tam hatırlamıyorum) göründü. Perona yanaştı. Karşılayacak olan subaylar peron üzerinde idi. Biraz sonra, trenden subaylar indi. Karşılayanlara selam verdiler. Sonra genç subay adayları, çok düzenli bir şekilde trenden inip çok düzgün sıralar oluşturdular. Halk çok büyük sevgi gösterisinde bulunuyor idi. Marşlar çalınıyordu. İstasyondan günümüz metro kapısı olan yerden dışarı çıktılar.
Otobüslere bindiler ve halkın sevinç gösterileri eşliğinde gittiler.
Bir keresinde, otobüslere buradan binmediler, Fevzi  paşa bulvarı yolu ile konağa doğru gittiler.
O yıllarda, bu tür törenler çok önemli idi.
Menteş ten dönüşlerinde de bu tür tören yapılıyor mu idi çok net olmamakla birlikte bir defa bu geri dönüş törenini izlediğimi hatırlıyorum.
Günümüzde her halde bu tören yapılmıyor. Bu günler, ne yazık ki toplumun hafızasından silindi gitti.

Osman Koçanaoğulları