25 Mart 2019 Pazartesi

Urla, Karantina adası. 18 ve 19 yüz yıl


Urla,  Karantina adası. 18 ve 19 yüz yıl



URLA ya da Batılı gezginlerin , yerel Rumların ve Levantenlerin tanımlaması ile VOURLA.  Antik dönem adı ise Klazomenai ya da Klazomene. Bizler de  de Kilizman olarak tanımlamışız.
Yazıda söz edilecek olan adanın Antik dönem adını bilmiyoruz. Bu ada üzerinde  1865-1869 yılında kurulmuş olan karantina teşkilatı sonrası,adanın adı " Karantina adası " olmuştur. Bu tarih öncesi de bilinen bir adı yoktur. Ada üzerinde 1960 yılında bir kemik hastanesi (Ortopedi hastanesi) yapılmıştır. Hastane artık faal değildir ve ada ziyarete kapalıdır.

Ana kara üzerinde olan Urla, antik dönem Kilizmanlılarının  yerleştiği yerdir. Adanın  Antik dönemde sürekli olarak iskan edilip edilmediğini bilmiyoruz. Bildiğimiz, Bu bölgenin Pers istilasına uğradığı dönemde (MÖ 499 - 449), Perslerden kaçan halkın sığındığı bir ada olduğudur. Perslerin donanmaları olmadığından adaya sığınan halk canını kurtarabilmiştir.  (Belki bu adaya komşu diğer adalara da kaçmışlardır. Bu konuda bir bilgimiz yoktur). 
Bölgenin Pers egemenliğni sonlandıran İskender, ada ve ana kara arasında bir yol yapılmasını ister. İşte günümüze kalıntıları gelebilen yol, İskenderin yapılmasını istediği yoldur. Bu yol muhtemelen daha sonraki yüzyıllar da da tamiratlar görmüş ve kullanılmıştır (Harita 1). 
Ada ile ana kara arasında yol yapılması emrini veren İskender,  Karaburun-Çeşme yarım adaları ile ana kara arasında olan dar kıstak üzerinde bir kanal açılarak, bu yarım adaların ana karadan ayrılmasını istemiştir (Harita 2). Yazarlar bu kanal projesinin tamamen askeri amaç ile düşünüldüğü konusunda fikir birliği içinde olmuşlardır. Ancak kanal için başlanan kazılarda, kayalık zemine rast gelindiği için kanal açma işlemi durdurulmuştur. Günümüze de ulaşan bir  kanal-kazı kalıntısı gelememiştir.

 


Ada, Urla ve çevresi;18 ve 19 yüzyılda gezginler tarafından ziyaret edilmiş, içinde bulunan ve günümüze ulaşamayan yapıları kitaplarında anlatmışlardır. 
İçinde bulunduğunuz dosya, burayı çok kapsamlı olarak anlatan iki gezginin notlarından derlenmiş bilgileri içermektedir. (1764 yılında Richard Chandler, 1830 başlarında da R Walsh)

Gezgin Chandler tarafından yazılan gezi notları her ne kadar 1825 tarihinde kitap olarak basılmış ise de  Chandler buraya 1764 veya 1765 yılında gelmiştir. Kitap ön söz bölümünde olan yazıda, gezginin görevlendirildiği tarih 1764 yılıdır. 


Urla gözlemleri

Chandler önce Urlayı anlatır. Urla' ya vardıklarında, gördükleri küçük ve mısır ekilmiş vadileri ve  şarap depolamalarını (fıçı) anlatır. Büyük taneli üzüm veren bağlardan söz eder. Bu bağların budanma zamanını anlatmaktadır. Urla, uzaktan çok sayıda ki yel değirmenleri ile hemen fark edilir..
Yükseltiler üzerinde yerleşmiş , dağınık bir şekilde evler vardır. Kasabada 7 cami ve iki kilise vardır. Bu kiliselerden bir tanesi içinde, İsa' nın son akşam yemeği alçak kabartma şeklinde tasvir edilmiş ve kısa bir açıklama vardır  . Diğeri çeşme üzerinde ki duvar üzerindedir. Burayı gelişigüzel gezdiklerini ama gördüklerinden tatmin olduklarını da yazar..
Chandler kendisine  rehberlik eden İtalyan rehberden antik kalıntıları göstermesini ister. Kıstağın (Urla ile Çeşme-Karaburun yarım adalarının dar olan birleşme yeri, boyun bölgesi) başlangıç yerinde ve tepede alelade bir duvar gösterilir. İçinde kapalı  bir su deposu-mahzen vardır. Gezgin buranın Chalsideniansların yerleşim yerine ait olabileceğini düşünür. Bu yapıların biraz ilerisinde Büyük İskendere adanmış  Alexandria adı verilmiş olan İyon oyunların yapıldığı , gezginin geldiği tarihte koruluk olan alan vardır.

Chandler, adayı ziyaret etmek ister. Ana karadan adaya varmak için , İskender zamanında yapılan bu antik yoldan geçer. Walsh da ayni yolu kullanarak adaya gider. Her iki gezgin zamanında yol harap olmuş durumdadır. Chandler, bu antik yolun yaklaşık 1/4 mil uzunluğunda olduğunu belirtir. Chandler  burayı, dalgalar ve atların karın kısımlarına kadar gelen deniz suyu nedeni ile yaklaşık 10 dakikada geçer. Genişliği yaklaşık olarak 9 metredir (30 feet). Bu yolun batı tarafında  bir kısmı denizin üzerine de olan kalın ve sağlam bir duvar vardır.  Öbür tarafında ise fırtınadan yolu korumak için yapılmış, gevşek özellikte çakıl taşlarından oluşmuş yükselti vardır. Üstünde olan yapılar, harabe halindedir, bir kaç büyük taş dışında ki taşlar buradan alınmış ve götürülmüştür.. (Fotoğraf 1)
Günümüzde, bu antik yol adayı karaya bağlayan modern yolun batısında halen görülmektedir. 

ANTİK YOL

Fotoğraf 1, Fotoğraf 2., Fotoğraf 4
Günümüz karantina adası ve ada ile ana kara arasında olan yol Harita 1 de gösterilmiştir.
Antik yol, günümüzde kullanılan modern yolun batı tarafında bulunmaktadır.
İskender adayı, ana karaya bağlarken, Kilizman ve Seferhisar (Teos) körfezini bir kanal ile birleştirerek, Karaburun ve Çeşme yarım adasının da ana karadan ayrılmasını düşünmüş ve çalışmalara başlatmıştır.  Çalışmalar, sert kaya zemine rastladığı için olsa gerek bu kanal açma işi durdurulmuştur. Günümüze ulaşan bir bulgu şu anda yoktur.

Her iki gezgin de buraya geldiğinde , yolun var olduğunu, ancak harap bir vaziyette olduğunu anlatmışlar. Gezginlerin  Karantina adası ve ana kara arasında olan yol ile anlattıkları; 
Chandler, adaya gitmek üzere köprüden atı ile geçerken, deniz suyunun atın karın seviyesinde olduğunu anlatır. Her ne kadar buraya gelen Walsh, böyle bir not yazmamış ise de muhtemelen ayni durum ile karşılaşmıştır. Yolun uzunluğunun yaklaşık 1/4 mil olduğu, genişliğinin de 9 metre olduğunu, köprünün blok taşlardan yapıldığını  Chandlerin yazdıklarından biliyoruz. (Çizim 1., Fotoğraf 3). 




Yolun yan tarafında, hem dalgayı engellemek hemde  adaya su taşıyacak künklerin içinden geçeceği yine blok taşlardan yapılmış duvar ya da set bulunmaktadır (Çizim 2).  Bu duvar antik yolun batı kısmındadır. Yapılma amacı köprüyü dalgalardan ve köprüyü deniz suyu basmasını engellemektir. Taş blokların içinden geçen   künkler ile ana karadan adaya su taşınmaktadır. Bu künklerin bazılarını gördüğünü  Chandler anlatmaktadır. (Çizim 2, Fotoğraf 3). Bu blok taşlarının çoğu buradan sökülmüş ve bir başka yere götürülmüştür.  Köprünün doğu tarafı ise kum ve çakıl ile doldurulmuştur. (Çizim 1)


Gezginlerin gözlemlerinden, yol yapıldıktan sonra bir süre daha kullanıldığını, daha sonraları da kullanılmamış olduğunu anlıyoruz. Adada kalıcı yerleşimin ne zaman sonlandığını da bilmiyoruz. Bildiğimiz, yolun asırlardır kullanılmadığı ve zaman içinde de tahrip olduğudur. 
Yol, yapıldığı günden bu yana geçen yaklaşık 2500-2600 yıl sonunda, bu yol artık deniz seviyesinin altındadır. Bu durum yaşanmış olan tektonik olayların sonucudur. 









ADA

Burası günümüzde Karantina adası olarak bilinmektedir.
Gezginler, adada bulunan antik dönem kalıntılarından geniş olarak söz ederler. Ada'da gezginlerin geldiği dönemlerde yaşayanlar yoktur. Chandler adada, mısır tarlasından ve balıkçıların barındığı bir kulübeden söz eder. Hangi yıllarda, insanların bu adayı terk edip ana karaya döndüklerini bilmiyoruz. Ancak adada bulunan antik dönem kalıntıları, burasının önemini göstermektedir.




R. Walsh yolu geçip adaya vardığında bir platform olduğunu görür (b) . Burada görkemli yapılardan kalan bazı buluntular görür ve bu adanın bir yerleşim yeri olduğunu anlatır.  Gördükleri, bir mermer korniş ve üzerinde Grekçe yazılmış olan bir taş bloktur. Ayrıca çevreye dağılmış çanak-çömlek parçaları vardır. İç tarafta tepelik bir bölümde (a), gezgin geldiğinde üzerinde ağaçlar olan bir tiyatro kalıntısından söz eder. Hemen burada, gezgin geldiğinde deniz tarafında taştan oyulmuş destek ile kendini gösteren bir insan yapımı mağara vardır. İçinde bir kuyu vardır ancak suyu siyahtır ve içilebilir değildir. Liman adanın kuzey-kuzey batısındadır. 
Gezginlerin gözlemlerine dönelim;
Adanın boyu yaklaşık 1 mil, genişliği de yaklaşık 1/ 4  mildir. 
Gezginlerin anlatılarına geri dönelim;Ada üzerinde olan yerleşim alanı  küçüktür ve adanın limanı kuzey-kuzey batı istikametindedir. Deniz kenarında duvar kalıntıları ve  bir tiyatro kalıntısı vardır. Tiyatro kalıntıları üzerinde 3- 4 ağaç bulunmaktadır. Bu ağaçlardan bir tanesi insan eli ile yapılmış bir mağara üzerindedir. ( Pausanius tarafından tarif edilmiş.  Randolph 1687 de burayı tanımlamış. 4 adet kayadan oyulmuş destek üzerinde olan bir kare yapı olduğunu belirtmiş. Yapının ortasında bir kuyu var ancak, suyu siyah renkli ve içilmeye müsait değilmiş.  (Randolph. State of the islands in the Archipelago, 1687.). Bu alan şimdi toprak ile örtülüdür  ve üstünde mısır tarlası vardır
Gezgin buraya geldiğinde, bir uçta, içinde ocak ( baca ) olan kubbeli bir ya da iki yapının olduğunu görür . Bu yapıların zeminleri taş döşelidir. Balıkçıların ve çiftçilerin, gezginlerin zamanında   ürünlerinin saklanması için kullanılmaktaymış. 
Clazomene, bir zamanlar hepsinde ziraat yapılan , şimdilerde çorak olan adacıklardan oluşmuştur. Sayıları 8 tanedir ama gezgin Chandler sadece 6 tane sayabilmiştir.



KAYNAKLAR

1- Richard Chandler. Travels in Asia minor and greece 1817

2- REV. R. WALSH, LL.D.  .,  A RESIDENCE  at CONSTANTINOPLE,   MDCCCXXXVI. ( 1836)


Osman Koçanaoğulları

Mart 2019
İZMİR 

 

22 Mart 2019 Cuma

Hamallar - 1800 yılları İzmiri

Hamallar


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız



Gezginlerin hemen hemen tamamına yakını, hamal konusunu yazmışlardır.
19. yüzyıl hamallarının hepsi olmasa bile tamamına yakını Türk' tür. Musevi, Ermeni ve Rum hamal sayısı çok azdır. Gezginlerin hemen hemen tamamına yakını, hamal konusunu yazmışlardır.


Yaşları genellik ile 18-20 yaş arasıdır. Batılılara göre çok uzun olmamak ile birlikte, Türk ırkı olarak düşünüldüğünde oldukça uzun yapılıdırlar.  Çok güçlü, sakin huylu ve etrafa karşı gayet iyi davranırlar. Güçlerinin farkındadırlar. Olaylara pek karışmazlar. Onlar için en kötü zaman sıcak yaz günlerinde susama ve oruç tuttukları zamanlarda olan gıdasızlık ve susuz kalmaktır. .Bir gezgin, bir keresinde, bir Türk hamalın, bir yunanlıyı " haşet " ile nasıl yaraladığını anlatmış.
Gezginlerin, bu konuda bir birlerinden kopya çektikleri de anlaşılmaktadır. Geldikleri yer bazılarına göre Konya, bazılarına göre ise Uşaktır. Ortak nokta, bunların neden hamal olduklarıdır. Gezgin anlatılarına göre, çocuk doğunca, annesi, çocuklarının hamal olması için dua ederlermiş. Nedeni, hamallık ile kazandıkları para ile köylerine döndüklerinde, kendilerine tarla alabilecek olan paraya sahip olurlar düşüncesi imiş. Belli ki, hamallık yapmaktan başka çareleri yok. Fakir insanlarmış, eğitim de görmemişler. Sırtlarında yük taşımada kullandıkları sırtlıklarını ( arkalıklarını) detaylı olarak anlatılmış.
İzmir' de o yıllarda yaklaşık 3.000 hamal olduğu bir başka gezgin tarafından belirtilmiş. Bağlı oldukları bir lider ( dayı başı ) vardır. Bunun görevi, devlete verilecek olan verginin ödenmesi ( devlete vergi vermektedirler), ve çalışanların ücretlerinin dağıtılmasıdır. Ekipler halinde guruplara ayrılmış olarak çalışırlar.
Şehir içinde sabit bir yük taşıma ücretleri vardır. Çok ağır yük taşıyabilirler. Bazı gezginler 150 kilogram (300 libre) ağırlığında yük taşıdıkları yazmışlardır. Yük taşırken, dengeyi sağlamak için nasıl öne doğru eğildiklerini yazan gezginler de vardır.

Bir keresinde, İzmir' de depremlerin çok sık olduğu bir yılda bir olay yaşanır. Hamallar içerisinde bulunan  ve muhtemelen de Mevlevi olan bir hamal, yük boşaltılırken birden Mevleviler gibi, sema yapmaya başlar. Bu arada da, para için çalışmayın, depremler ile yok olacaksınız der ve hamalların yük taşımayı bırakıp, canlarını kurtarmasını söyler. Hamallar korkar. Malların sahibi, hamalları işe dönmeleri için de ikna edemez. Yük taşıma bırakılır. Bu da her halde ilk iş bırakma olmalı. (1800 ortaları)

Kullanılan kaynaklardan bazıları;

1- A residence in Greece and Turkey. Francis Herve. 1837
2- Ismeer or Smyrna and it's British hospital in 1855. By a lady.,1856
3- Report on Smyrna. George Rolleston. 1856



Osman Koçanaoğulları

19 Mart 2019 Salı

İnleyen (howling dervishes) dervişler - İzmir

İnleyen (howling  dervishes) dervişler - İzmir


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Bu dosya, yayın tarihine not düşmek için yazıldı. Ne olur ne olmaz.
Bir gezgin tarafından yazılan kitapta, Kadifekale eteklerinde, Aya Yani kilisesine yakın bir yerde var olan Rufai tekkesi ile ilgili geniş bir yazı okudum. 
Merak ettim. Acaba doğru mu idi ?. Oralara gittim. Yapılar çok değişmişti. Kesin olarak yer belirleyemedim sadece olabileceğini düşündüğüm bir yer vardı ancak yine de emin olamadım. Başka bir yerde de çok geniş sayılabilecek bir yazı buldum. Okudum, kroki çizdim. Yazan kişi, bu kadar hayal ürünü bir şey yazamaz dedim. İkna oldum. Sonra Orhan beşikçi ' ye konuyu açtım. Araştırdık. Olası bir yer de gördük. Yüzde yüz burasıdır diyemedik. Ancak Tekke ve zaviye kanunu sonrası burasının da kapatıldığını, evin ve dergahın değişikliklere uğramış olabileceğini de düşündük. Daha sonra gittiğimde bu yapının da yok olduğunu gördüm.  Artık, burası da yok. Bulunup görülmesi, artık mümkün değil. 

Sonra bir başka bey, Bedri Cumhur Doğu bey ile yazıştık, sonuçta dergah doğru idi. Bedri bey, bu dergahın tamiri ile ilgili bir belge de buldu. Belgeleri aşağıya ekledim.





Belgenin ekran görüntüsü







Başbakanlık Arşivi belgesi "Tarikat-ı Rifaiyye şeyhlerinden Moralı Mustafa Efendi'nin İzmir'de bina ettirdiği dergahın tamiri."

Yazının günümüz Türkçes,ne çevirisi (Bedri Cumhur Doğu tarafından çevrilmiştir)


Dahiliye Mektubi Kalemi Müsevvedatına Mahsus Varakadır

Evkaf-ı Hümayun Nezaret-i Celilesine
Tarikat-ı aliyye-i Rifaiyye’den Moralı merhum Şeyh Mustafa Efendi’nin İzmir’de bina ve ihya eylediği dergah-ı şerifin bu gûne varidatı olduğundan postnişini ve şeyh-i mumaileyhin mahdumu olup bu kerre Dersaadet’e gelen Şeyh Seyyid Zeynelabidin Efendi tarafından muhtac-ı tamir bulunan dergah-ı şerif-i mezburun ihyası emrinde vuku bulacak müracaatın ... lüzumunu mutazammın Aydın vilayet-i celilesinden mebus tahrirat leffen irsal kılınmış olmağla mealine nazaran iktiza-i hâlin icra olunmasına himem-i aliyye-i asafaneleri derkar buyurulmak babında.        20 Kanunisani 1307 tarihli


Moralı Mustafa efendinin mahdumu(oğlu) Şeyh Seyyid Zeynelabidin efendi tamir dilekçesi


Şimdi gelelim, dergaha. 

Dergah, bir kiliseye yakındır (yazar, burada olan ve günümüze dek ulaşabilen Meryeme -  Meryem ana -  adanmış kuyuyu ziyaret eden ve orayı da anlatan kişidir. Dergahın yerini tarif ederken söz ettiği kilise, burada olan Aya Yani kilisesidir). Dergahta pazar  geceleri namaz (zikir) olmakta ve bu ibadetin dışında dergah şeyhi Seyyid Mustafa dergahın selamlık bölümünde oturmaktadır. Gezgin de işte burada, Seyyid Mustafa ile gündüz vakti görüşmüştür.

Çizimde bulanan batı işareti, misafir kabul edilen odanın penceresinden Sancakkale'nin görülmesi nedeni ile tanımlanmıştır.

Bina, çevresinde olan binalar gibi dıştan bir özellik göstermez. Gezgin, Zikir yapılan pazar günleri hep açık olan kapıdan girince küçük bir bölmeye girer. 
Duvarlarda ashabı-kehf ile köpek  ve dini büyüklerin tasvirleri ile, Hz. Muhammed' in devesi, koçu kurban eden İbrahim peygamberin in tasvirlerini görür. Bu giriş yerin önünde yerde biraz yüksek olan bir platform vardır. Müslümanlar burada ayakkabılarını çıkarır  ve platformun sağında yer alan kapıdan geçerek ibadethane bölümüne geçilir. Sol tarafta küçük bir bahçe ve bahçenin ileri tarafında şeyhin eşinin de oturduğu konutları vardır. Gezgin, tekkenin avlusundan geçip, sokağa çıkarken Şeyhin eşini de görür.
Şeyhin kabul odası avlunun sağ köşesindedir. Merdiven ile çıkılır. Çıkılınca sağ tarafta bulunan kapıdan bir odaya girer. Şeyh, kapının yanında oturmaktadır. Şeyh Seyyid Mustafadır. Atina da eğitim görmüştür. 40 yaşlarında çok yakışıklıdır. Dalgın ve düşüncelidir, büyüleyicidir. Üzerinde geniş bir giyim vardır, sakallıdır. Yeşil türbanının arasından siyah saçları görülmektedir. Ayağa kalkar ve gezgini sağ tarafına oturtur.. Tam karşılarında olan pencereden sancak kalesi ve denizde ki vapurları görür. Derviş çubuk içmektedir. Duvarlarda enlemesine olarak teneke destek ile duvarlara tutturulmuş çubuklar, bazı hayvan resimleri vardır. Resimlerden bir tanesi aslandır. Ortada mangal vardır. Çubuk ateşi buradan tazelenir. Kahve ve çubuk ikram ederler. 
Şeyh, arkasından müritleri ve gezgin aşağı inerler. Dergah kapısına gelirler. Gezgin ayakkabılarını çıkarmak ister, gerek olmadığı söylenir. Bir galeriye girerler. Karşısında örgülü çitler arkasında sürmeli gözlü beyaz kıyafetler içinde güzeller görür . Galerinin her iki tarafı tüm yapının 3/ 4 üdür. Bu galeri önden erkeklere ait bir bölüme açılır (çizimde a).  Bu galerinin daha alt kısmında ( ötesinde), demir parmaklıklar ile ayrılmış, zeminden yaklaşık 60 cm kadar yüksekte olan ikinci bir galeri vardır. Burası dergaha  kabul seremonilerinin yapıldığı yerdir (ceremonies of order). ( çizimde b)



Mihrap kapının karşısına denk düşer. Mihrabın sol tarafında , iç içe geçmiş 4 adet farklı renklerden oluşmuş ipek bir sancak vardır ve üstünde altın bir  el vardır(alem). Mihrabın sağ tarafında da ayni yapıda ikinci bir sancak vardır. İlk sancaktan tek farkı, renkli karelerin yerleşmeleri ve sancağın alemidir. Burada ki alem , altından el değil, altın bir işleme - yapıdır.

Derviş, bu iki sancak arasında ve yüzü mihraba dönük olarak ayakta durmaktadır. Zikir böyle başlamaktadır. Şeyh alçak ses ile dua okumakta ve elinde, Mekke civarından gelmiş olan 99 luk tespihi çekmektedir. Allah adı, Kuranda 99 kez geçtiği için 99 luk tespih çekilmektedir. Kuran okunmamaktadır. Tekkeye giren dervişler dışarıda giydikleri üst giysilerini çıkarır, başlarında ya bere vardır ve ya kafaları tıraşlı durumda dır. Şeyhin etrafında yarım daire şeklinde yer alırlar. Dervişlerin özel bir kıyafetleri yoktur. Nizami-cedid askerleri ve her sınıftan insanlar vardır.
Mihrabın önünde halı ve bir pösteki vardır. Şeyh başlangıç dualarından sonra dervişlere döner ve bunların üzerine bağdaş kurarak oturur. Önünde tütsü yanmaktadır. Zikir' e katılacak olanlar dervişlerin yanında yer almadan önce  şeyhin elini öper, Bir kaç diz kırma ve secdeye vardıktan sonra, baş ve gövdelerini önce mihraba, sonra sağ da bulunan sancağa, sonra solda bulunan sancağa ve en sonunda da tekrar mihraba doğru eğerler. Bu işlemler sırasında şeyh dua etmektedir. Bu esnada topluluktan derin, düzenli  ve içten bir şekilde " Allah ", "Muhammed " ve dini büyüklerin adları söylenmektedir.
Gezgin, zikri sonuna kadar izler.
Burası günümüzde var mı bilmiyorum. Halen var olan Emir Sultan hazire ve dergahı (İzmir), Evliya Çelebi tarafından ziyaret edildiğinde, içinde türbeden söz etmektedir. Gezgin böyle bir not düşmemiştir. Gezginin söz ettiği dergah, farklı bir Rifai dergahı olmalı.


William Knight. 1839. Oriental outlines; or A rambler's collections of a tour in Turkey, Greece and Tuscany.

Osman Koçanaoğulları



13 Mart 2019 Çarşamba

Mısri dergahı - Basmane, İzmir

Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......

Yazılanlar, ailemden bana aktarılanlar ile Mısri dergahı kurucusu ve dergahın son şeyhinin torunlarından gelen bilgi-belgelerin bir araya toplanması sonucu hazırlanmıştır.
Yıl 1826İzmir-Basmanede kurulacak olan Mısri dergahının kurucusu olan, Atina yakınlarında bulunan Eğriboz doğumlu Mustafa Aziz efendi ailesi ile birlikte İzmir'e gelir.
Yıl 1827Basmane'de Mısri dergahı Mustafa Aziz efendi tarafından kurulur. kurulur. Yeri, günümüzde Basmane 1297 sokak ve Oteller sokağının birleştiği köşedir. Arka cephesi 1297 sokağa (o zamanlarda olan adı ile Fettah sokaktır), yan cephesi oteller sokağı girişine, ön cephesi de Anafartalar caddesine bakmaktadır. Oteller sokağı üzerinde tam karşısında günümüzde Sadık bey oteli olarak 
bilinen bilinen,  o zamanlar bilinen adı ile Uşakızade konağına bakmaktadır. Bu konakta Halit Ziya Uşaklıgil 12 yaşında iken,1878 tarihinden itibaren yaklaşık 7-8 sene ailesi ile birlikte oturmuştur.
Yıl 1840: Dergahın kurucusu olan Mustafa Aziz efendi vefat eder ve naaşı dergahın haziresine defnedilir. Yerine, Şeyh olarak Nuh efendi geçer. Nuh efendinin kaç yılına kadar dergah şeyhliği yaptığını ve kaç yılında vefat ettiğini tam olarak bilmiyoruz. Naaşı, muhtemelen günümüze ulaşmayan ancak 1940 lı yıllarda var olduğu bilinen dergah haziresine defnedilmiştir.
1880 sonları 1890 başları: Dergah şeyhi Ahmet Bedri efendidir. Kaç yılında dergah şeyhliğine getirildiğini, tam olarak bilmiyoruz. Ahmet Bedri efendi , Mustafa Aziz efendinin soyundan değildir. Ahmet Bedri efendinin dedesi  Şeyh Ali efendidir. Şeyh Ali efendi, 1820 lerde bir dönem görevli olarak günümüz Yunanistan topraklarında   bulunmuştur Ahmet Bedri efendinin babasının adı Şeyh Şevkullah efendidir. Ahmet bedri efendi, Şeyh Mustafa Aziz efendinin soyundan gelen Zeynep Kamer hanım  ile evlenir ve dergaha bitişik olan konakta yaşar. Konağın Zeynep Kamer hanım için babası tarafından yapıldığını ailem söylediği için biliyorum. Kendisinden önce dergah şeyhi Nuh efendi midir yoksa bir başkası mıdır bilmiyoruz Ahmet Bedri efendinin babası  Şevkullah efendi dergah şeyhliği yapmış olabilir. (Dergahın günümüze ulaşan tevhidhane bölümünde olan kabirlerden birisi Şevkullah efendiye aittir. 
Yıl 1926; Tekke ve zaviyeler kanunu sonrası, dergah kapatılır. Son şeyh Ahmet Bedri efendi ve ailesi buradan taşınır.
Yıl 1927; Dedem bu konağı satın alır. ve ailesi ile birlikte burada yaşamaya başlarlar. 
Yıl 1927; Ahmet Bedri efendi vefat eder ve Karşıyaka -İzmir de defnedilir.


1927 öncesi Krokisi




Günümüz Krokisi


Anılarım ve bire bir yaşadıklarım
Bu sokak, şehir efsanelerinin anlatıldığı bir bölge. Sokak, günümüzde 1297 sokak olarak bilinir. Ben bu sokak ta dergah ve kabirlerin olduğu binaya bitişik 24 kapı numaralı evde doğdum, ilk gençlik yıllarım 1973 yılına kadar bu sokak ta ki bu evde geçti. Bu ev  Mısri dergahına bitişik  binadır. Şimdi yerlerinde iş hanları var.Şehir efsanesi, kabirlerin Şeyh Bedreddin ve Şeyh Şemsettin'e ait olduğu söylencesidir. Dergah kurucu ve mensup torunlarının verdiği  bilgiler sonucu burada kabirleri olan kişilerin Şeyh Mustafa Aziz Efendi ve Şeyh Şevkullah efendiye ait olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Umarım, adı da artık Şeyh Bedreddin türbesi olmaktan çıkar ve gerçek adı verilir. Bu şehir efsanesinin temeli, her halde Halit Ziya Uşaklıgilin söz ettiği  Şeyh Bedreddin ve ağabeyi  Şeyh Şemseddin dir. 
http://okocana.blogspot.com/2019/11/seyh-bedreddin-ve-seyh-semseddin-izmir.html






Bu bölgede yaşayan eski yerleşikler, buradan ayrıldıktan sonra, bu bölgeye ve bu sokağa daha sonra gelenler, bu dergahın gizli de olsa, zikir için kullanıldığını anlatılmışlar. Ailem buraya bitişik olan eve 1927 veya 1928 de gelmiş. Tekke ve zaviye kanunu sonrası. Tekkelerin kapanmış olduğu dönem. Ne ailem ne bizler, burada hiç bir şekilde zikir yapılmadığını biliyoruz. Zaten dergah giriş kapısı zincir ile kapatılmış idi.  Bunlar sadece hayal ürünü bilgilerdir. Restorasyon sonrası gidip gördüm. Temizlenmiş ama aslına pek te uygun yapılmamış. Keşke restorasyon öncesi orada oturmuş olan çok eski yerleşiklere bilgi almak için başvursalardı. 
Dergahın sokağa bakan ve dergah haziresine bitişik olan o yüksek duvar artık yok. Avluda, zeminden yaklaşık yarım metre yüksekliğinde (etrafı duvarla çevrili) toprak boş bir bahçe vardı. Evimizin de bahçeleri ayni yapıda idi. Aile büyüklerimden duyduğum, bu toprak bahçede mezar taşlarının olduğudur. Bahçede var olan o mezarlık artık yok. Mezarlık olan o yüksek bölüm ortadan kaldırılmış. Ben mezar taşlarını hatırlamıyorum ancak, aile bireylerim hatırlıyor. Her halde 1940 lı yılların ortalarına doğru kaldırılmıştır. Dergahı bizler "tekke " olarak bildik. Sadece ailenin ilk büyüklerinin buraya " cuma tekkesi " dediklerini de biliyoruz.  Halit Ziya Uşaklıgil, İzmir hikayelerinde Mısri dergahında cuma zikir gününden söz etmektedir. Ailemin buraya neden Cuma tekkesi dediğini bilmediğim gibi, bu durumu aydınlatacak bir belgeye de sahip değilim.

Hazirenin zeminden yüksek olan duvarları aşağıda bulunan çizimde kahverengi olarak gösterilmiştir. 


Aşağıda bulunan fotoğraflar 2019 yılında çekilmiştir.









Bu fotoğraf 1880 civarı bir tarihte çekilmiş olmalı. Sol tarafta Çorakkapı camisini, hemen ondan sonra Basmane hamamı görülmektedir. Her iki yapı günümüzde vardır. Basmane hamamı karşısında, içinde selvi ağacının görüldüğü boş alana Mısri dergahı ve ailenin konağı yapılacaktır.




 Osman Koçanaoğulları 
 İZMİR


7 Mart 2019 Perşembe

Sadaka taşları - İZMİR


Sadaka taşları - İZMİR



© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Sadaka, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine gönüllü olarak yapılan maddi yardımları ifade eder. Sadaka taşları yardıma muhtaç kişilere yardım için düşünülmüş  bir sıradan taş. Özelliği taşın fiziksel özelliğinden değil, topluma yararı açısından çok önemli. Eskiden, muhtaç insanlara yardım, günümüzde olduğu gibi tantana ile yapılmazdı. Yardımı yapan kişinin kim olduğu bilinmezdi. Yardımı alan kişi de çoğu zaman bilinmezdi. Cami, mescit gibi dini yerlerde bulunan bu taş üzerine para bırakılır, daha sonra da muhtaç olan kişi bu paradan ihtiyacı olduğu kadarını alırdı. Bu gerçekten böyle idi. Amaç yardım ama, insanlık onurunu zedelemeden yardım olarak tanımlanabilir.

Bu taşların bir benzeri Fettah camisini ana kapı girişinde hemen sağ tarafta bulunuyordu. Halen var mı bilmiyorum. Bu taşa para konduğunu hiç görmedim.  Doğup büyüdüğüm 1297 sokakta bu işlevi gören yer, Şeyh Bedreddin  türbesi diye bilinen eski dergah binasının sokağa bakan pencerelerinin önü idi. İnsanlar buraya mum yakıp koyarlar ve dua ederlerdi. Bir gün orada madeni paralar gördük. O dönemi yaşayanlardan da hatırlayanlar çıkacaktır. Ellemedik. Sonra ki günlerde, burayı unuttum. Bir gün, sokakta iken yaşlı bir dedenin, oraya gelip dua ettiğini gördüm. Duası bittikten sonra, başı önde bir şekilde oradan bir şeyler aldığını ve arkasından tekrar dua ettiğini gördüm. Aklıma paralar geldi. Dede oradan ayrılınca, gidip oraya baktım. Orada halen para vardı. Sadece ihtiyacı kadarını almış diğerlerini almamıştı. Anneme, dedenin neden böyle bir şey yaptığını  sordum. Annem, ihtiyacı dışında para almanın günah olduğunu söyledi ve dedenin " kiremit altı fakir " olduğunu söyledi. Kiremit altı fakirin ne anlama geldiğini de o zaman öğrendim. Kiremit altı fakir, fakirliğini, düşkünlüğünü kimseye anlatmayan, dilenmeyen onurlu insanlar demekmiş. Yine annemden " sağ elin verdiğini sol el bilmemeli " ve " verdiğini gören sağ göz ise sol göz görmemeli " ifadelerini öğrendim.
Gördüğüm bu olayı bir kaç kez daha gördüm. Daha sonraları, okul nedeni ile sokakta pek haytalık yapmadığımdan göremedim her halde.
Çocukluğumda dilenen tek kişi vardı bizim oralarda. Lakabı " ama dede " idi. Elinde bir ağaç dalı, " ama dede ye bir sadaka " diyerek sopasını sallayarak dolaşırdı. Yüzü çiçek bozuğu idi. Açıkçası biz çocuklar onun kör olduğuna da pek inanmazdık. O geçerken " ama dedenin banknotlarına bak " derdik.  Bir gün babam, çiçek hastalığı sonrası gözlerinin de kör olduğunu söyledi. Hem ben hem de arkadaşlarım bunu öğrenince çok üzüldük.  Sadaka veren tek-tük kişi de olurdu.
Fettah camisi önünde, 1960 lı yılların ikinci yarısına kadar bayram namazlarında dilenen kişi yoktu. Bayram namazları çok kalabalık olur, cemaat çevredeki bütün sokakları doldurur  idi. Bir ara, bayram hutbesi okunurken, saflar arasında camiye yardım adı altında, makbuz ile para toplama başladı. O zaman imam olan Şaban Hoca, hutbeye ara verdi, ve para toplayanları çok nazik bir şekilde uyardı, açıkçası ders verdi. Bu olaydan sonra, bu yardım parası cami çıkışında toplanmaya başladı. Fotoğraflar Atilla Özdemir


Osman Koçanaoğulları

5 Mart 2019 Salı

Basmane hanları hakkında az bilinenler

Basmane hanları hakkında az bilinenler 


© Copyright  Copyright dosyasını okumak  için burayı tıklayınız


Basmane bölgesinde olan hanların, deve kervanlarının geldiği dönemlerine ben yetişemedim Bu hanlara komşu bir sokakta doğup büyüdüğüm için ve ailemin 1900 başlarından itibaren oralarda olması nedeni ile bu hanlar hakkında bir şeyler biliyorum; bunları yazacağım. Basmane hanları ile ilgili yazılı bilgilerimiz sadece Menzil han ile ilgilidir , o konuda da yeterli bilgi yoktur.
Burada söz edilecek olan hanlar Anafartalar caddesinin Basmane girişinden itibaren, Hatuniye camisine kadar olan hanlardır. Bu hanların bir kısmı günümüze  değişiklikler göstererek, bazıları sadece arsa olarak bazıları da otopark ve dükkan olarak ulaşabilmiştir. 
Aşağıda olan krokide, söz edilecek olan hanları ve nerede oldukları gösterilmektedir.




Şimdi biraz İzmir kent planları üzerinden gidelim.

1- Yıl 1836 Graves planı
Bu planda; (a) ile işaretlenen adının ne olduğunuzu bilmediğimiz muhtemelen bir han belirtilmiştir. Yine bu planda, günümüze kadar ulaşabilen ve halkın kömür hanı olarak bildiği Aşık Mehmetoğlu han işaretlenmiştir. Başka han yapısı izlenmemektedir.Hacı Veli Mumyakmaz camisi bu planda gösterilmemiştir.



2- 1854-1856 Storari planı
Bir önceki Graves planı üzerinden yaklaşık 20 yıl geçmiştir. Var olan 2 hana ilave olarak, günümüze kısmen ulaşan Menzil han eklenmiştir.Bu planda  Hacı Veli mum yakmaz camisi işaretlenmemiş olup günümüz Bıçakçı hanın bulunduğu alanda bir yapı görülmektedir ama burada bir han olup olmadığını kesin olarak söylemek pek mümkün değildir.



3- 1876 Lamec Saad planı
1836 tarihi üzerinden yaklaşık 50 yıl geçmiştir. İlave olarak, basmane hamamı sırasında oluşan ve adını bilmediğimiz bir kömür hanı eklenmiştir (Planda " 7" numara). Bu hanın  1930 lara kadar kömür hanı olarak kullanıldığı, orada oturanların aktardıkları bilgilerdendir, belgesi yoktur.


Anafartalar caddesinin Basmane girişinden itibaren, Hatuniye camisine kadar, bildiğimiz 4 adet han vardır. Bunların tam yapım tarihlerini bilmiyoruz. Sadece var olan İzmir kent planları üzerinden ve bize büyüklerimizden aktarılan bilgilere dayanarak yapım tarihleri hakkında yorum yapabiliyoruz. Bu arada, konu ile ilgilenirken kent planlarında burası ile ilgili  ilginç noktalarda gördük. En ilginci, 1700 başlarında yapıldığına ait vakfiyesi olduğu söylenen Hacı Veli Mum yakmaz camisinin, 1836 ve 1856 planlarında gösterilmemiş olmasıdır.  Acaba, planlarda mı bir hata var, yoksa caminin vakfiyesi mi hatalı?, veya cami burada cami değil de dikkati çekmeyen bir mescit mi vardı ?. 1876 planında söz ettiğim cami, mescit olarak işaretlenmiş.

Kömür hanı nedir, Neden bu bölgede çok sayıdadır ?
Bu bölgede; ana cadde üzerinde iş yerleri, ve ana cadde arkasında ise yerleşim yerleri vardır. Bu bölgenin Osmanlı hatta Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ısınma, yemek yapmada kullandığı yakıt genellikle mangal kömürü dediğimiz "meşe kömürüdür". Osmanlı ve Cumuriyetin ilk yıllarında sadece, ana caddede paralel bazı evlerde "havagazı" vardır. Bu hanlarda kömür satışı yapılırmış. Benim çocukluğumda, ayakta olan sadece Aşık Mehmetoğlu han ve Menzil han ve Bıçakçı han vardı, buralarda da kömür satılmazdı. Kömür satılan yer, son zamanlarda restore edilmeye başlanan Kılcıoğlu hamamını kalıntılarının bulunduğu alan idi. 

Sonuçta;

1- Menzil hanın 1836 sonrası yapılmış olduğu düşünülebilir.  (Menzil han.,    
https://okocana.blogspot.com/2022/03/menzil-han-izmir.html )
2- Basmane hamamı sırasında adını bilmediğimiz bir hanın 1856 - 1876 arası inşa edildiğini söyleyebiliriz. Kömür hanı olduğunu biliyoruz. Günümüzde otopark olarak kullanılan bir arsadır (Fotoğraf 2). 1950 sonları-1960 yıllarında bu hanın yerinde ve bu hana bitişik olan yerde(Basmane hamamına bitişik), lokanta ve pide salonu vardı. Han, krokide "4" numara ile, Lamec Saad 1876 planında ise "7" numara ile gösterilmiştir. Hanın 1950 lı yıllarda bile han olarak işlev gördüğünü biliyoruz. 
.

Fotoğraf 2



3- Aşık Mehmetoğlu hanın 1835 yılı öncesi yapılmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu han bir kömür hanıdır.,
Halk tarafından işleticisi olan İlyas beyin adına izafeten İlyas bey hanı olarak ta söylenegelmiştir. Hanın gerçek ismi bu değildir. 2019 yılı gibi  ziyarete gittiğimde, mal sahiplerinin torunları da ziyarete gelmişler. Benden hanın isminin ne olduğunu öğrenmek istediler. Kendilerine, çocukluğumda, hanın giriş kapısının sağ tarafında, ilk adı " Aşık " olan bir isim olduğunu söyledim. Onlarda böyle hatırlıyorlardı. Devamını hatırlayamadım. 2019 gibi bir konuda çalışırken hanın ismini Kassam defterlerini tercümesinde buldum. Hanın adı Aşık Mehmetoğlu han idi ( 1893-1896 yılları İzmir kassam defterlerinin tercümesi.  Fatma ERBAY.,   Sayfa 339. )
Çift kapılı devasa demir kapısı artık yok. Kapı, çocukluğumda hiç kapanmazdı. Çocukluğumda devamlı açıktı. Ortada develerin su içmesi için ortada tulumbası olan yalaklar vardı. Yer taş döşeli idi ve hayvan barınakları ile kömür depoları, hanın Fettah camisine, 1297 sokağa bakan duvarlarına bitişikti. Buradan da kömür alırdık. 1960 başlarına kadar buradan da kömür alırdım. Buranın en önemli siması Memduh idi. Memduh dediğime bakmayın, yaşlı biri idi, çevre kendisini ismi ile hitap ettiğinden biz çocukların diline öyle yerleşmişti. Memduh, idadi mezunuymuş. Nedendir bilmiyorum hayattan kopmuş ve buna hana sığınmış. Hanın her şeyi ile ilgili kişi idi. Orada yatıp kalkardı. İkinci görevi han girişinde olan " sabahçı kahvesi " ile de ilgilenirdi. Kahvehanenin hem caddeye hem de han içine açılan kapısı vardı. İçinde de fıskiyesi olan bir mermer havuz vardı. Ne zaman bu hale geldi, 1960 lı yıllardan sonra ne oldu bilmiyorum.






4- Adını bilmediğimiz muhtemel iki hanın (1876 planında "2" numara ile , diğer hanın da 1856 planında "7" numara ile  işaretlenmiş olan yer),1836-1856 yılları arasında yapılmış olduğunu söyleyebiliriz. Her iki hanın ne amaç ile kullanıldığını bilmiyoruz ama her ikisi de büyük bir ihtimal ile " kömür hanları" dır.

5-Sadullah hanın 1876 sonrası inşa edildiğini bu tarihte çizilmiş olan Lamec-Saad planında yer almamasından anlıyoruz. Günümüzde yok. Sadece arkada ki sokağa 1297 sokak) açılan ve kapalı olan bir kapısı ve yanında yine hanın sokağa bakan tarafında tadilat geçirmiş bir bölümün kapısı görülmekte. Anafartalar caddesi üzerinde olan bölümü günümüz de bir kahvehane.
Burası 1950 lerin başına kadar, büyüklerimden öğrendiğim kadarı ile bir han. Kömür hanı. Meşe kömürü satılan bir yer. 
Çocukluğumda, 1950 li yılların sonunda han yapısı, cadde üzerinde yoktu. İthalatın serbest bırakıldığı yıl da (Menderes dönemi devalüasyonu sonrası) bir dükkan vardı ve ilk beyaz ekmek satışı burada yapılmıştı. Daha sonra burada meşhur bir çorbacı açıldı. Kaç yılın kadar çorbacı olarak çalıştırıldı hatırlamıyorum. Hanın arka tarafında var olan yol, hanın 1297 sokağa açılan kapısıdır. Çocukluğumda buradan meşe kömürü alırdım. 1960 lı yılların başında kok kömürü satılmaya başlandı. Bu yolun bir özelliği de cadde tarafında olan dükkanların buraya açılan arka kapıları var idi. Bunlardan bir tanesi Hayyam meyhanesi imiş. Diğerlerinin arka kapılarının açık olup olmadığını bilmiyorum, içlerine girip bakmadım. Bu bilgiler, burada bulunan dükkanlarında Sadullah han'ın bir parçası olduğunu göstermekte diye düşünüyorum.
(Fotoğraf 1 ve Fotoğraf 1-A)






    
Bıçakçı han : Hakkında kapsamlı bir bilgimiz yok. Ne amaçla kullanıldığını bilmiyoruz ama büyüklüğü nedeni ile kömür dışı ticaret eşyalarının getirildiği ve buradan alınıp götürüldüğü bir han olması düşünülebilir. Yapılış tarihi hakkında da bir bilgimiz yok. Ancak, hanın olduğu alanda hem 1836, hem 1856 hem de 1876 planlarında bi,r yapı var. Bu yapının han olup olmadığını bilmiyoruz.



Şimdi biraz da eski fotoğraflara bakalım





1910 sonları. Olasılıkla da 1929 yılı
Sırtımız Basmaen garına yüzümüz Altınparka bakmakta.
(B). Kömür hanı..., (A). Kömür hanı (?)...,(C) Sadullah han. Fotğtafın bize göre sağ tarafı Mısri dergahı misafirhene ve konutları.





Osman Koçanaoğulları
İzmir Mart., .,2019




Basmane - Fotoğraflar eşliğinde zaman içinde değişimler

Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......


Aşağıda bulunan resimlerde kullanılan numaraların açıklamaları
(Şeyh bedri efendi Mısri dergahı postnişi'dir. Simavna kadısının oğlu Şeyh Bedrettin ile karıştırılmamalıdır)
1- Basmane hamamı (halen var)
2- Helvacıların dükkanı (halen var)
3- Lokmacılar ( çıkıntılı kesim yok, ama dükkan halen var)
4- Şeyh Bedri efendinin evi ( Doğduğum ev. Şu anda yok. Yerinde iş hanları, bu iş hanlarının altında Migros ve BİM süpermarketler var)
5-Şeyh Bedri efendinin misafirhanesi . Halen var
6- Müveddet salonu
7- Uşakizade evinin olduğu bölüm


Fotoğraf  1 ve fotoğraf 1'in açıklamalı şekli olan  1-A; Basmane garından istasyona bakış. Yıl 1920



Fotoğraf 1



Fotoğraf 1-A


Aşağıda bulunan fotoğraf 1927 yılına ait. ) 9 Eylül tören geçidini göstermekte


Yıl 2018.
Fotoğraf 1-C. Günümüzde, Basmane garından Altınpark'a bakıyoruz
Basmane hamamı ve Basmane karakolu ve  Basmane fırını dışında dışında günümüze ulaşan bina yok. , 

Fotoğraf 1-C


Şimdi Altınpark' tan Basmane garına doğru bakıyoruz. Basmane karakolu sol tarafta ve fotoğrafçının arkasında kalmış.(Fotoğraf 2). Fotoğraf 1800 sonları- 1900 başlarına ait.



(1). Basmane hamamı. Cami tarafında bulunan odunluk günümüzde yok. Hamam duruyor
(2). Basmane Çorakkapı camisi. Günümüzde var.
(3). Basmane garı (Günümüzde halen var).
(4). Mısri dergahı şeyhi Bedri efendinin evi. Günümüzde yok. Yerinde, altında 2 adet süpermarket (BİM ve ŞOK) olan iş hanı ve otel var.
(5). Mısri dergahı misafirhanesi. Altında dükkanlar. 
(6). Misafirhaneden sonra, yine dergahın mülkü olan, kirada zamanın meşhur çay salonu " Müveddet salonu". Saçak, o binaya ait.
(7). Uşakızade konağının Basmane meydanına çıkıntı yapan bölümü.. 1820 sonlarında burası istimlak edilecek ve cadde genişleyecektir.




Fotoğraf 2-A ( Bu fotoğraf Altınparktan basmane bakışı göstermektedir. Fotoğraf 2' nin karşı sırasını göstermektedir)
Geriye sadece (5) Mısri dergah misafirhanesi kalmıştır. .(4) günümüze ulaşamayan Bedri efendinin konutudur.

Osman Koçanaoğulları