20 Nisan 2018 Cuma

Yusuf Rıza ilk okulu - İZMİR

Yusuf Rıza ilk okulu - İZMİR


 Yusuf Rıza ilk okulu - İZMİR

© Copyright  Copyright dosyasını okumak için burayı tıklayınız


Kestelli yokuşunda olan, ancak şu anda fiziki olarak olmayan okul. 1957 yılında eğitime bu okulda başladım ve buradan 1962 yılında mezun oldum. Okul ile ilgili anım çok. Aklımda kalanları, okula gidip gelirken servis otobüs yolu üzerinde ki yerleri  yazacağım. Şu anda okul yok 8-9 sene önce yıkılmış, yerinde otopark var. Çok üzücü bir durum. Bir tarih yok olmuş. Geriye sadece otobüs garajı kalmış. Onun da fotoğrafını buraya koydum. Okul ile ilgili bir resim bulamadım. 

OKUL YERLEŞİM YERİ KROKİSİ







Yıkımı yapılan okulun molozları ile bahçe doldurulmuş ve yükseltilmiş. Aradan baktığımda okulun bahçe duvarları ve oraya komşu evlerin bazılarının ayakta olduğunu gördüm. Fotoğraf çekemedim, otopark bekçisi izin vermedi.







Okulda okuyan kuzen çocuğunun mezuniyet gecesinde okulun artık eğitim vermeyeceğini öğrenince çok üzüldüm. 90 yıllık okul kapanmış oldu. 


Okul kurucusu eğitimci olan Yusuf Rıza bey.  Ailem kendisini tanımıyor. Ancak Yusuf Riza Beyin ölümünden sonra okul idaresini yöneten Yusuf Rıza Bey' in oğlu olan Adnan Düvenci' yi tanıyorlar.  Hayatta olmayan en büyük kardeşlerime Fransızca derslerine girdiğini biliyoruz. Benden epey büyük olan ve o okulu bitirmiş olan kardeşlerim ve akrabalarım in bazıları da Adnan Bey' i tanımışlar. Ben görmedim.
Benim dönemimde ve benden daha büyük olan kardeşlerimin döneminde okul 4 katlı betonarme bir bina idi.  O zamana göre çok modern bir yapıydı. Bina 1935 yılında yapılmış. Yanılmıyorsam, 5. ci kat bir teras ve ona bitişik müsamere ve konser salonu vardı. Salondan çok eminim, resmi bayram kutlamaları ile ilgili gösteriler bu salonda yapılırdı. Ben de bir kaç kez şiir okumuştum. Öğrenciler müsamere ve konserler ( mandolin ve korolar) ve dans gösterilerini (bale gösterisi dahil) yıl sonu bu salonda yaparlardı. Gece yapılan bu  gösterilere aileler de gelirdi. 
Kalorifer ile ısınırdık. Zemin kat ( bahçeye açılan bölümdür. Bir kapısı, dış ana kapıya açılan bir bahçeye, diğeri de okulun ana bahçesine açılan iki kapısı vardı ) yemekhane ve kalorifer kazan dairesi idi. Yemekler ya öğrenciler tarafından getirilirdi ( ısıtma okul personeli tarafından yapılırdı ) ya da tabldot şeklinde idi.  Müdürlük 1. katta idi.  Her sınıftan birer adet vardı. Sabah 3, öğleden sonra 3 saat olmak üzere günde 6 saat eğitim verilirdi. O zamanlarda cumartesi günleri de eğitim vardı ve 3 saatti. Üçüncü sınıftan itibaren yabancı dil eğitimi verilirdi. En büyük kardeşlerim Fransızca  eğitimi görmüşler. Yanılmıyorsam  1950 li yıllardan itibaren yabancı dil İngilizce olarak devam etmiş. Bu yıldan itibaren orada okuyan aile çocukları İngilizce eğitimi almışlar. Belki garip gelecek ama, orta öğretime İzmir Türk kolejinde başladığımda, verilmiş olan eğitimin epey yararını görmüştüm. Demek ki Yusuf Rıza okulunda verilen yabancı dil eğitimi oldukça iyiymiş. İngilizce dersi, önceleri Hava harp okulundan gelen bir Yüzbaşı ( maalesef ismini hatırlayamadım) daha sonrada 1961 yılında Basmane gar müdürünün kızı olan ve o zamanki adı ile YETO ( yüksek ekonomi ve ticaret okulu), ve daha sonra Ticari bilimler fakültesine dönüşecek olan okulda  okuyan bir bayan öğretmen tarafından verilirdi. Basmane garının ikinci katında otururlardı. Ne yazık ki ismini hatırlayamadım.
Hatırladığım öğretmenler, Refik bey ( okul müdürü ve Türkçe öğretmeni, Tevfik Bey ( müdür yardımcısı ve din bilgisi öğretmeni), Solmaz öğretmen, Nedret öğretmen, Şadan öğretmen, Zerrin öğretmen, Gülşen Öğretmen idi. Ayrı bir müzik öğretmenimiz de vardı, ama ismini hatırlayamadım. Bu duruma gelebilmemizde katkıları çok fazladır. Hepsine şükran borçluyum.
Sabah evden okula ve akşamları da okuldan eve servis ile gider ve gelirdik (Çizim 1 ) .
İki  adet servis otobüsü vardı. Yakın çevrede oturanlar ise okula kendileri gelirlerdi. Servisler, iki çeşmelik yolu ile gelir, Sakarya ilk okulunun olduğu yerden sağa döner, Kestelli yokuşunu takip ederek okulun  kapısında öğrencileri bırakır daha sonra okulun arkasında bulunan bulunan servis garajına giderlerdi ( Resim 3). Okula başladığım ilk yılda İkiçeşmelik caddesi daracık bir yol idi.  Her ne kadar motorlu taşıt sayısı çok az da olsa, karşıdan bir araç geldiğinde, geçebilmek için her iki araçta kaldırıma çıkar böylelikle geçiş sağlanırdı. Daha sonra bu yol genişletildi.
Yükseltilmiş bahçe ve bahçe duvarları görülüyor. Eskiden, halen görülen basamaklar ile bahçeye çıkılırdı).  Garaj okulun bahçesine açılırdı. Şu anda sadece garaj var. Bu neden le de şu an ki durumu gösteren fotoğrafı ekliyorum. Akşam üzeri ayni şekilde bizi alır ve evlerimize bırakırlardı. Bu yoldan aklımda kalanlar; Sakarya ilk okulu (Resim 4), bir sınıf arkadaşımın evi ( Resim 5 ) Ali Ulvi Fotoğrafhanesi (Resim 6 ), garaj , sınıf arkadaşımın anne annesinin evidir (Resim 7 ). Sınıf arkadaşımın ( kız öğrenci) evinin altında, ıvır zıvır satan bir dükkan vardı. Buradan iki şey alırdık. Bunlardan bir tanesi ilk fotokopi diyebileceğimiz kalem şeklinde mumlardı. Kopyasını alacağımız kitap ya da gazetenin kopyalanacak bölümünü bu mum kalemle tabiri caiz ise boyardık. Sonra temiz bir kağıdı bu alana koyar ve sert bir cisimle ( genellikle madeni para) sürterdik. Resmin yazıları ve kendisi temiz kağıda çıkardı. Tek mahzurlu yönü yazıların tersten okunur durumda çıkması idi. İkinci aldığımız, şekerli leblebi tozu olan kağıt külahlardı. Ağzımıza bir parça atar ve sonrada yüksek sesle " Yusuf " diye bağırırdık. Ağzımızdaki leblebi tozları havaya fırlardı. Çok gülerdik. Çocukluk bu olsa gerek
Ali Ulvi fotoğrafhanesinin binası halen var, başka bir amaç ile kullanılıyor. Fotoğrafhane ne zaman kapanmış bilmiyorum. Araştırdım ama internette tek bir kayıta  erişemedim.
Dispanser ve altında bulunan kırtasiye dükkanının olduğu bina halen var. Başka amaç  ile kullanılıyor. Adı, o zamanlar ne anlama geldiğini bilmediğimiz " Deri ve Zührevi hastalıklar dispanseri".  Biz sadece dispanser olarak bilirdik. Okulda iken hastalanan bir arkadaşımız olduğunda, orada görevli olan doktor gelip, arkadaşımızı muayene ederdi. Bir de,  aşılarımızı oradan gelen hemşire hanımlar yapardı. Ne zaman kapandı bilmiyorum.
Bu dönemde çok arkadaşım oldu, bazıları ile hala görüşüyorum
Her yıl sonu, sınıfların toplu fotoğrafı çekilirdi. Fotoğrafçı, benden önceki kardeşlerim zamanında olduğu gibi Ali Ulvi Baradan fotoğrafhanesi idi.  ( Sinema sanatçısı Hüseyin Baradan' ın babası ).  Fotoğraf çekimini o mu yapardı, bilmiyorum. Kocaman bir ayaklı makine gelir, bizler ile tek tek ilgilenir ve güzel bir fotoğraf olması için çaba gösterirdi. Şu anda o dükkanda başka bir işletme var. Eski fotoğraf yok. Ben şu anda ki durumu gösteren bir fotoğraf ekliyorum (Resim 6).
Okulun çok geniş bir arşiv odası vardı, burada eski öğrencilerin sınıf olarak çekilmiş fotoğrafları ve karne örnekleri bulunurdu. Bu odada ayrıca haritalar, organları gösteren alçıdan maketler ve ders araçları bulunurdu. Ben harita ve ders araçları kolu olduğumdan bu odaya sık giderdim. Kapısı hiç bir zaman kilitli değildi. Burada, bir gün Refik bey bana, benden önceki kardeşlerimin belgelerini göstermişti. Şu anda bu belgeler nerelerdedir hiç bir bilgim yok.
Gazoz' un içine atılan nohut ile birlikte birlikte içilmesinin , kavrulmuş kuş yemini yemenin lezzetlerini orada tattım ve zevkine vardım. Güzel günlerdi.

Okul hakkında kısa bilgi

Aşağıda olan bilgiler Bay Yusuf Düvenci tarafından verilmiş bilgilerdir. Okulun gerçek tarihçesi anlatılmaktadır.

Yusuf R. Düvenci
Osman Bey;
Bedraka-i İrfan 1889(İzmir'deki ilk Müslüman Kız Okulu, kurucusu dedem Yusuf Rıza Efendi, müdürü büyük annem Zehra Hanımdır), Dar-ül İrfan, 1898, kurucusu ve yöneticisi;dedem Yusuf Rıza Efendi, İzmirde kız ve erkek öğrencilerin birlikte olduğu ilk Karma Eğitim kurumudur.
Dedemin vefatından sonra isim degişikliği ile; Yusuf Rıza Okulu 1931 yılında babam Adnan Düvenci ile eğitim hayatına devam etmiştir. Ben; Yusuf Rıza Düvenci 1959-60 mezunuyum. Okul 1989 da bizim tarafımızdan tatil edilmiştir...
Her yıl, ilk okula yeni başlayan 5 öğrenci, mezun oluncaya kadar, okula ücretsiz olarak kabul edilmiş.




Darülirfan Mektebi / Yusuf Rıza Mektebi:Kayıtlarda okulun açılış tarihi 1899  (Rumi 1315) olarak geçiyor. Bu okul Dar-ül-irfan adında idi. Yeri Arap fırını caddesi. 1901 yılında Dar-ül irfan okulu (erkek okuludur) Başdurak civarına taşınınca (Kerimağalar konağı), bu boşaltılan yerde BEDRAKA-İ-İRFAN adı altında kız okulu açılmış.(1), (2)
Yunan işgalinin ardından Darülirfan Mektebi, 1922-23 ders yılında Kestelli Caddesine taşınmıştır. Burası daha sonra yeni ve modern binanın yapılacağı, günümüzde otopark olan yerdir.
Okulun kurucusu Yusuf Ziya Efendi’nin 1929 yılı Aralık ayı başında vefat etmesi üzerine, varislerinden oğlu Adnan (Düvenci) Bey, Darülirfan’ın müessis ve müdürlüğünü üstlenmiştir. Maarif Eminliği’nin 10 Şubat 1930 tarihli ve 1414 numaralı tezkeresiyle bu resmen onaylanmıştır. Bu tarihlerde mektebin ismi de ilk kurucusuna izafeten “Yusuf Rıza Özel Mektebi” şeklinde değiştirilmiş olduğu düşünülmektedir. Bu okulun eğitim süresi beş yıl olan mektep iptidai derecededir. İki katlı binanın 6 dershanesi bulunmaktadır. Kâgir olarak inşa edilen bina kısmen iyi haldeydi. Cumhuriyetin ilanından sonra, Darülirfan’ın Ödemiş şubesi de açılmıştır. Okulun kurucusu Yusuf Ziya Efendi’nin 1929 yılı Aralık ayı başında vefat etmesi üzerine, varislerinden oğlu Adnan (Düvenci) Bey, Darülirfan’ın müessis ve müdürlüğünü üstlenmiştir. Maarif Eminliği’nin 10 Şubat 1930 tarihli ve 1414 numaralı tezkeresiyle bu resmen onaylanmıştır. Bu tarihlerde mektebin ismi de ilk kurucusuna izafeten “Yusuf Rıza Özel Mektebi” şeklinde değiştirilmiş olduğu düşünülmektedir.Okulun ana kısmı 1933 yılı Ağustos ayında tesis edildi ve Frolayn Tilde Gşadle’nin idaresine bırakıldı. Bundan sonra okulun adı, “Ana ve İlk Yusuf Rıza Mektebi” olarak anıldı. Mektebin ana kısmı, Salepçioğlu Camisi’nin arkasındaki İstanköy Hamamı civarında Esnaf Şeyh sokağındadır. Okul binasının 1934 yılında yanması üzerine eğitime ara verilmemesi için, 1934-35 ders yılının öğrenci kayıtları burada yapıldı. Yusuf Rıza Mektebi 30 Eylül 1935 tarihinde yeni binasında törenle eğitim ve öğretime başladı. Aşağıda bulunan fotoğraf, binanın yangın öncesi ve harf devrimi yapıldığı tarihten sonrasına aittir. Yaklaşık yılı 1928 (2)

 
Kaynaklar
  
1-  Muzaffer Tepekaya 
http://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/ai/uploaded_files/file/dergi_27/02%20Muzaffer%20Tepekaya.pdf
2- Aytaç Demirci ve Yusuf Rıza Düvenci imzasını taşıyan Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir. YapıKredi yayınları 2018


Copyright hakları vardır. 2014

Yeni dosyalar yazıldıkça siteye eklenecektir.

Osman Koçanaoğulları - İZMİR



 

17 Nisan 2018 Salı

Temaşalık (Tamaşalık) yokuşu ve Temaşalık

Müveddet salonu - Basmane - İzmir

Müveddet salonu - Basmane - İzmir

Müveddet salonu

Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......

Müveddet salonu neresidir bilir misiniz ?.....
Burası, günümüz de Basmane Çorakkapı camisinin karşısında, oteller sokağı girişinde  bulunan İş bankasının olduğu yerdir. 
Burası, Mısri dergahına ait olan arsadır. Bir bölümünün  dergah haziresi olduğunu da biliyoruz. ( https://okocana.blogspot.com/2019/03/msri-dergah-basmane-izmir.html )
Mısri dergahı ile ilgili olarak, dergah şeyh torun torunlarından gelen epey bilgi var ancak burası ile ilgili olarak bir bilgileri yok. Sadece 1927 öncesi dergah ve Müveddet ile ilgili olarak çizilen bir krokide burası ile ilgili bilgilerimiz var. 
Burası acaba kaç yılında inşa edilmiş ve kıraathane olarak işlev kazanmıştır ?. Elimizde kesin bilgi yok. 
Ancak 1900 başlarında çekilmiş bir fotoğrafta (Fotoğraf 1), her ne kadar  ön tarafta yüksek bir duvar (b) varsa da, burada ilave bir bina olmadığı görülmektedir. Fotoğrafta görülen bina (a) günümüze ulaşan , dergah misafirhanesidir. Fotoğraf, sırtımız Altınparka, yüzümüz  Basmane garına bakar durumda alınmıştır. (1800 sonları, 1900 lü yılların hemen başı olmalı)

Fotoğraf 1


Aşağıda olan fotoğraf, yüksek duvarın kaldırıldığı, Anafartalar caddesi Basmane giriş bölümünün genişletilmiş olduğu döneme aittir. Tahmini olarak 1905-1912 arası bir tarihte alınmış bir fotoğraftır.(Fotoğraf 2) 

Fotoğraf 2


Yazdıklarım bir mantık yürütme ve ailem ile orada yerleşik olanlardan duyduklarımın bir özeti. Hakkında, Cumhuriyet öncesine ait çok fazla bilgi sahibi değiliz.
Müveddet salonu  Cumhuriyet öncesi ve Tekke ve zaviyeler kanunu (1927) öncesi her halde içkili gazino olarak kullanılan bir yer olmasa gerek, Burası, o yıllarda ve daha önceki dönemlerde, bitişiğinde bulunan Mısri dergahı nedeni ile içkili bir yer değildir diye düşünüyorum, ayrıca burası dergahın gelir kaynaklarından biri. Peki burası ne olarak  kullanılıyordu ?, muhtemelen kıraathane idi. Ailemin büyükleri de 1915 lerde kıraathane olduğunu söylemişlerdir. Kim tarafından çalıştırıldığını bilmiyoruz. yordu bilmiyoruz. 

Günümüze de uyarlanabilir kroki aşağıdadır




Bildiğimiz, burasının da Mısri dergahına ait gelir getiren bir yer olduğu. Bu bölüm, ve dergaha bitişik olan konak daha sonra (1927 yılı sonrası), mirasçıları tarafından satılmış. Satılmayan yer ise, Müveddet salonu ve konak arasında kalan Mısri dergahı binaları. Bu satılmayan dergah bölümü de Vakıflara geçmiş. 
Çok gözde bir meyhane haline gelmesi muhtemelen 1927 tekke-zaviye kanunu sonrası olmalı. O yıl içinde, Mısri dergahı kapatılır ve aile de buradan ayrılır. Dergaha bitişik olan konutlarını da satarlar. 1930 lu yılların sonlarını bilen aile bireylerim, o yıllarda Anafartalar caddesine bakan yerde Müveddet kıraathanesinin , kıraathanenin arka tarafının da (1297 sokağa bakan taraf) içkili Müveddet salonu olduğunu biliyorlar.  

Ben Müveddet çay salonunu, hem de Büyük Fettah sokağa (1297 sokak) bakan tarafında bulunan içkili gazinonun olduğunu biliyorum. Kıraathane bölümü ile içkili bölüm yapısı farklı idi. İçkili bölüm daha modern olan , muhtemelen betonarme bir yapı idi . Burası daha sonra Kıraathane bölümüne , burayı satın alanlar veya kiralamaya devam edenler tarafından muhtemelen de kaçak olarak yaptırılmıştır diye düşünüyorum. İçkili bölüm olan Müveddet salonun olduğu alan da mezarlık olduğunu biliyoruz. Basmane İş bankası inşaatı yapılırken yapılan kazı çalışmasını her çocuk gibi ben de izledim. O yıllarda, kazı ameleler tarafından yapılıyordu. Epey de sürdü.  Kazının başladığı günlerde, sokağın başında oturan ve oranın en eski yerleşiklerinden olan İclal hanım (Karabiber olarak bilinirdi. Nedeni, yanağında olan benlerdi)  kazının başına geldi " evlatlar, dikkatli kazın, orada Osman paşanın eşi yatıyor " dedi. Kazıyı yapanlar inanmadı. Biraz sonra, bir çığlık ve " burada mezar" var diye bir ses duyuldu. Amele korkmuştu. Açıkçası bizlerde, bu bağırıştan korktuk ama esas olarak ortaya çıkan iskeleti görünce korktuk, oradan kaçtık. İclal hanım teyze haklı çıkmıştı. Akşam babama sordum. Gerçekten bir zamanlar orada mezarlık varmış ama Osman paşa olayını bilmiyorlar. Anlamadığım tek şey bu Osman paşanın kim olduğu idi. Yıllar sonra Orhan Beşikçi bey, Osman paşanın, asker değil parası ile paşa yapıldığını ve buraya vefat eden eşinin defnedildiğine ait bir belgenin olduğunu söyledi.

İçkili gazino bölümünün olduğu yerin kapıları kıraathane gibi değildi. Sokağa bakan tarafta pencere var mı idi net olarak hatırlamıyorum. Kapının olduğunu, bizlerin arap fotoğrafçı olarak bildiğimiz sokak fotoğrafçısının burada tezgahının olması ve bizim de o dönemin vesikalık fotoğraf çekimlerini yaptırtmam nedeni ile hatırlıyorum. Benden çok ileri yaşta olan aile bireyim de çocukluğunda ayni kişinin orada olduğunu söyledi.....

.Aşağıdaki resim (Fotoğraf  3) 1954  yılına yani Müveddet çay salonuna ait. Salonun arka planında görülen yüksek bina Mısri dergahının misafirhanesidir. Bu bina günümüzde de bulunmaktadır. Müveddet kıraathanesi ve Müveddet salonu daha sonra Basmane İş bankası olmuştur. Misafirhanenin bitişiğinde, ağaçların görüntüsü ile kısmen izlenen bina Şeyh Bedri efendinin konağıdır. Bu gün yerinde iş hanları vardır. Renkli fotoğraf günümüzü göstermektedir. Bedri beyin evi (şeyh Bedrettin efendi değildir)  fotoğrafta ağaçların arkasında görülür

Fotoğraf 3






İş bankasının arkasında 1297 sokak girişinde olan otel 1970 yıllarına kadar İclal hanımların konağı idi. 

İş bankasının arkasında 1297 sokak girişinde olan otel 1970 yıllarına kadar İclal hanımların konağı idi. Bölge ne kadar mütedeyyin insanların yaşadığı, çevresinde  dini mekanların olduğu bir yer olsa da, kalbur üstü ve de paralı kişilerin gittiği meyhane ya da bayanların çalıştığı içkili gazinoların açılmasında bir sakınca görülmemiş.  Ne diyeyim " paranın pulun gözü kör olsun ". Demek ki , zaman değişse bile, bazılarına bir şeyler yapılamıyor. Bunlar korunuyor ve ya görmezden geliniyor. Benim bildiğim, buranın eski yerleşikler tarafından hiç hoş karşılanmadığıdır. 
Benim burası ile olan anım benim ilk okul çağlarım ile ilgili. Bir dönem, burayı çalıştıranlar, evimizi sokak kapısının karşısında bulunan çıkmazın girişinde bulunan demir elektrik direğinin dibine bir sandık yerleştirdiler. Büyük bir sandık idi. Bir gün içine ne koyuyorlar diye merak ettim. Sandık yada tahta kasa da diyebilirsiniz. Şu anda şekli inanın gözümün önünde. İç kısmı teneke kaplı idi.  Dibi ıslanmış talaş ( talaş olduğunu sandığı açan adamdan öğrenmiştim) ile dolu idi. Adam içini temizledi. O zamanlar plastik poşet yok, çıkanları bir teneke kutuya koydu. Getirdiği yeni talaşları temizlediği teneke ile kaplı olan sandığın dibine döktü, üstüne kalıp bu yerleştirdi. Sonra üstüne yanlamasına içki şişeleri yerleştirdi. İçki şişesi olduğunu biliyordum, tekel ve müskirat bayilerinde görmüştüm. Kendi evimizde içki hiç olmaz idi. Sonra üstüne tekrar talaş döktü, talaşları sandığın yan taraflarına doğru itti. En üstte şişeler görülüyor idi, bu şişelerin üstüne buz kalıpları koydu ve hepsinin üstünü bir çuval ile kapladı. Sandığın kapağını kapattı ( kapağın da iç kısmı teneke kaplıydı). Sonra asma kilit ile kilitledi ve gitti. Bir zaman sonra sokakta oyun oynarken, bekçi ve polis ile birlikte o adamın geldiğini gördüm. Polis, şimdi hatırlayamadığım kelimeler ile bağırıp çağırıyordu. Galiba türbenin karşısında bu yapılır mı diyor idi. Korktum. O yıllarda polis ve bekçiden çok korkardık. Adam kasayı açtı içindekileri çuvala koydu, hem sandığı hem de şişeleri götürdü, bir daha da orada sandık görmedik. Muhtemelen, mahalleden şikayet etmişlerdir. Sokağın böyle şeylere tahammülü yok idi. Yerleşikler, tipik Osmanlı kültürü izleri taşıyan kendi halinde sıradan  insanlardı.. 


Orhan Beşikçi Mustafa merhaba,Osman Paşa ,Osmanzade farklı ailler. Sayın Osman Koçanaoğulları doğru ve önemli bilgiler veriyor. Osman Paşa'nın eşi Emine Belkıs Hanım'ın Çorakkapı'da Mısri Dergah-ı haziresine gömülmesi için dergah postnişini mütevelli atadığına dair 18 Rebiulevvel 1319 (1901) tarihli vakfiyede bilgiler var. İş Bankası arsası üzerinde dergahın haziresi, olduğundan şüphemiz yok.Dün Osman Bey'le bu konuda 8 saat süren çok önemli çalışma yaptık,yorulduk ama değdi ...

Şeyh bedri efendinin evi, Tekke, o bölgede bulunan binalar, içindekiler ile lgi bölümleri daha sonra yazarım.



Copyright hakları vardır. 

14 Mart 2017

Basmaneye göçler - İzmir

Basmaneye göçler - İzmir

Telif hakları vardırCOPYRIGHT dosyasını okuyunuz.......

Basmaneden söz ederken,  Basmane kavramının  günümüz Fevzi paşa bulvarının ve günümüz  Gaziler caddesinin  güney tarafında yer alan bölümü olduğunu belirterek başlayayım. Söz ettiğim bölge, 1922 İzmir Yangınında zarar görmeyen bölgedir. Bu tanımladığım bölge, yani Basmane ve çevresi, hem Osmanlı hem de  Cumhuriyet döneminde Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir yerleşim yeri. Kapılar bölgesinde bazı Yahudi ailelerin olduğunu biliyoruz. 1922 öncesi de kapılar tarafında çok az sayıda Rum ve Ermeni aile olduğu söylenir. Demek istediğim, bu bölgede  belirgin bir " bir arada yaşama " yoktur.
Günümüz Basmanesi, Osmanlı döneminin yerleşim açısından bir cazibe merkezidir. Konutların ve dükkanların çok pahalı olduğu, İzmirin bilinen ailelerinin yaşadığı bir yer. Peki, burada ne zaman Türk yerleşimi başlamıştır diye bir soru soracak olursanız, camilerin yapım yılına bakarak, üç aşağı beş yukarı bir tarih belirlenebilir. Fettah camisinin yapımı 17 yüzyıl olarak yazılır. Demek ki, burada yerleşim bu yüzyılda başlamış. Gelenler, Kadifekaleden aşağı inmeye başlayan Türkler.

Buraları Devamlı olarak göç almış bir bölge. Bu açıdan baktığımızda da, göç alabilmesi için buradan ayrılmaların olduğunu da bilmemiz gerekiyor...Yazı, özelinde, yaşadığım ve yakından tanıdığım eski Fettah mahallesini anlatmaktadır ama ayni durum Tilkilik, Hatuniye bölgeleri içinde her halde geçerlidir. 
Öncelikle, eski yerleşiklerin Basmane' den ayrılmalarından söz edeceğim.

Basmaneden ayrılışlar:

Terk edilen ev-konak-köşklerin sahipleri o bölgenin eski yerleşikleri olup, ekonomik açıdan da genellikle varlıklı sayılabilecek bir kesimdir. Basmaneden ayrılmaların başlangıçta ki en önemli nedeni, yetişen neslin iş, evlilik nedeni ile başka yerlere taşınmış olmaları olmuş. Ben bu dönemi görmedim. Benden daha yaşlı nesilden dinledim. Genç nesil buradan ayrılıp kendilerine yeni bir düzen kurmuşlar. Geride yaşlı anne- baba kalmış. Bu durumda iki olay yaşanmış.
1- Ayrılan gençler, anne ve babalarını yanlarına almışlar. Sonuçta evleri boş kalmış.
2- Yaşlı anne-baba burada kalmış, vefat edinceye kadar buralarda yaşamışlar. Vefatları sonucunda da bu binalar yine boş kalmış. Geride kalan yaşlı anne-babaların bir bölümü de, çevrelerinde bulunan eski komşuların taşınması nedeni ile bir müddet sonra onlar da buradan ayrılmışlar. Bunun da sonucunda binalar boş kalmış.
Neden ne olursa olsun, boş kalan evler, buradan ayrılan yeni nesil tekrar doğup büyüdükleri  evlere geri dönmedikleri için boş kaldılar. Daha sonra da ya buraları kiraya verdiler, ya da çoğunluğun yaptığı gibi sattılar. Satmayanların ya da satamayanların geride bıraktıkları binalar, günümüzün yok olup giden Basmane-Tilkilik bölgesi evleridir. Ben bu döneme şahit oldum.
Basmaneden çok sayıda ayrılışlar esas olarak 1940 lı yılların sonu ile 1950 li yılların başında yaşanmış. Buranın eski yerleşiklerinin bir bölümü bu dönemlerde buraları terk etmişler. Bu ayrılışlar ya da terk edişler 1960 lı yıllarda da sürdü. Eski yerleşiklerden her bir ailenin ayrılışı, komşuları olan eski yerleşiklerin de buradan ayrılmalarını tetikledi. 
Sonuçta da bu günlere gelindi. Ailemiz bu ayrılmaya dayanmaya çalıştı ama sonuçta dayanamadı. Her halde oraları terk eden eski yerleşik ailelerden biriyiz. 1973  yılında ayrılmak zorunda kaldık.  . 
Bu ayrılış döneminde kiraya verilen veya satılan bu evler de ya Anadolunun çeşitli yerlerden gelen aileler tarafından dolduruldu ya da ihtiyaç nedeni ile otellere dönüştürüldü. Oteller sokağı böyle gelişti. Bir başka dosyada, oteller sokağı gelişimini de yazarım. 
Basmaneye gelişler:
Osmanlının son döneminde, özellikle de Balkan savaşı sonrası başlamak üzere, bugüne kadar çok göç almış bir yer. Bu dosyada ki bilgiler, resmi kayıtlar ile değil, benim bildiğim, gördüğüm göçler.
1912 sonrası Basmane ye gelen Rumeli göçmenlerinin çoğu parasız olarak gelmiş, ama çoğu o zamanın Basmanesinin varlıklı bölümüne yerleşememiş. Gelenlerin çok az bir bölümü buralardan ev alabilmişler, yine bir bölümü daha sonra buralardan yer alıp yerleşebilmişler. O dönemlerde, Basmane 1297, 1298 sokak, Osmanzade ve Evliyazade yokuşları , Tilkilik lüks semtler. Emlak fiyatları lar çok pahalıdır. Yerleşikler, o bölgelerin eski yerleşikleri ve varlıklılar.
Dedemler bu yıl içinde göç edip Basmaneye yerleşenlerden. Dün görüştüğüm, en eski yerleşiklerden (1830' lar) bir eczacı dostumuz Reha Tuksavul  (Altınpark eczanesi) dedemler ilk  geldiklerinde kendilerine yardım ve destek olan Bayraktarlar sülalesinden olduğunu belirtti. Ben de yeni öğrendim. Aşağıdaki fotoğraf dedemler in bu yılda yerleştikleri evi göstermektedir. Satın mı alınmış yoksa kiracı mı olmuşlar, bilgim yok. Daha sonra burada Piyangocu Hasan Tahsin oturmuş. Hasan Tahsinin bu eve yerleşmesi, dedemlerin Şeyh Bedri efendinin evine taşınmalarından sonra olmalı (1927 veya 1928). Bu ev, Basmane karakol karşısındaki sokağın bitiminde karşınıza gelen evdir.
Sonra,  mübadele ile gelenlerden yerleşenler var.  57-58 yıllarında Rumeli göçleri ile yerleşenler oldu. 
Sonra, 1960 yılından başlayarak Anadolu'dan göçler başladı ve oteller bir biri ardı sıra açılmaya başladı. Basmane garı, göçlerin bitiş noktasıydı..... 

Ben bu göçlerin 1950 lerin sonlarından itibaren olan bölümünü gördüm, bir kısmını tanıdım, arkadaşlıklar da kurdum. Halen görüştüklerim var.

14 Mart 2017

Copyrght hakları vardır. 


Osman Koçanaoğulları - İZMİR

15 Nisan 2018 Pazar

Coğrafya ödevi

Coğrafya ödevi - İzmir 

Telif hakları vardır. Telif hakları (COPYRIGHT) dosyasını okuyunuz 


Anılarım olduğu yer günümüz İzmir inde Cumhuriyet meydanı, Atatürk Heykelinin olduğu alan. Orta okuldayım .1963-64 öğrenim yılı. Coğrafya ödevi, konu ülkeler coğrafyası. ( Coğrafya hocamız Ayla Serbes). Ödevde  duvar panosu hazırlanır. Panoda ülkenin haritası,  özellikleri, pulları, ekonomisi yazılırdı. Benim ödev konum Belçika. Bir başka ülke ödevi olan arkadaşımla duvar panosu için resim, fotoğraf ve diğer belgeler için konsolosluklara gitme kararı aldık. Önce benim ödevim içi Belçika konsolosluğu olan bu yere gittik. Kapıyı çaldık, bizi bir görevli karşıladı. Neden geldiğimizi anlattık. Kapıda biraz bekledikten sonra bizi içeriye, büyük bir bahçeye aldılar. Biz bahçede beklerken, konsolos olduğunu söyleyen bir bey geldi. Neden geldiğimizi anlattık. Çok güzel Türkçe konuşuyor idi. Bizi bahçede bulunan masanın etrafına oturttu. Kek ve limonata ikram etti. Bu arada epey de doküman verdi. Teşekkür ettik ayrıldık. Kapıya kadar bizi geçirdi. 
Anılarımı yazmaya karar verince, araştırdım. Bu bina Konsolosluk öncesi, Belçika vatandaşı da olan İzmir de yerleşik Levantenlerden Verbeke ailesine aitmiş. Daha sonra Belçika konsolosluğu olmuş.  Günümüz de yerinde Anıt apartmanı bulunmaktadır. Anıt apartmanının yapılış tarihi 98.








Copyright hakları vardır. 
Copyright dosyasını okuyunuz




Osman Koçanaoğuları